TAHİR ELÇİ ANISINA VE İNADINA; PKK TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR

Tahir Elçi katıldığı televizyon programında düşüncesine başvurulması üzerine kendi kanaatini ifade ederek PKK’yi terör örgütü olarak görmediğini ifade etti. Bu ifadesi, baskı ve katliamlarla nam salan Erdoğan/AKP iktidar güruhu tarafından katledilmesinin vesilesi oldu. Tetiği çeken iktidarın polisi olsa da ölüm fermanı doğrudan Erdoğan/AKP iktidarı tarafından çıkarıldı. Söz konusu televizyon programında ifade ettiği görüşlerinden sonra Elçi’nin nasıl linç edildiği, nasıl hedef gösterildiği ve mahkemelere çağrılıp ifadelere çekilerek nasıl aforoz edildiği kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Bu linç ve hedef haline getirme eylemi, televizyon programı katılımcıları olan CHP’li ve MHP’li bazı kafatasçı ırkçı faşistlerce de derhal devreye sokulmuştu. Televizyonlarda uzun zamandır bir moda haline getirilen ‘PKK’ye terörist diyor musun demiyor musun?’ baskısı insanların adeta bir sınav tahtasına alınarak; teşhir edilip, hedef gösterilmesi işlevi gördü. İnsanlar fikirleri nedeniyle afişe edilip katledilmeleri için hedef haline getirilmektedirler. Televizyon programlarında bu “ak-kara” ikilemiyle sınava tabi tutma kültürü resmen katledilmelerine davetiye çıkarma anlamına geldiği gibi, demokrasi kültürünü de kanıtlayan bir durumdur. Bu demokrasi yobazlığı, düşüncelerini söylemeye zorlanan insanların katledilmeleriyle iyice pis kokular yayıyor. Demokratik tahammül, demokrasi kültürü ve anlayışı gerek programlardaki bu sorularla gerekse de sonrasında yapılan katliamlarla faşizmden ileri olmadığı açıktır. Evet, Tahir Elçi PKK terör örgütü değildir dediği için katledildi. Dolayısıyla faşizme karşı çıkmak ve demokrasiden, özgürlükten yana tavır almak için; bugün her aydının “PKK Terör örgütü değildir” demesi gerekmektedir. Bu temel bir tutum ve ayrım çizgisidir. Başlığımıza bu ifadeyi almamızın nedeni Elçi’nin katledilmesini protesto etmenin küçük bir davranışı, parçasıdır. “Hepimiz Elçiyiz” gibi, “PKK terör örgütü değil” demek anlamlı olup faşizme karşı kahredici bir tavırdır. Elbette bunu söylemek katledilmenin gerekçesi olabiliyor, oldu da. Ancak faşizme, katliam ve baskıcı diktatörlüklere dur demenin bedel ödemekle mümkün olduğu açıktır. Dolayısıyla ölüm gerekçesi de olsa tutarlı bir tavır almak ve bedel ödeme pahasına doğruları haykırmak görevdir. Tutarlı demokratlığın göstergesidir budur.

Tahir Elçi PKK terör örgütü değildir dediği için katledildi, bu gerçeğin bir bölümü, ince bir çizgisidir. Ancak bu düşünce beyan edilmemiş olsa bile, günümüzde Kürt olmak, aydın olmak, demokrat ve devrimci olmak katledilmenin yeterli gerekçesi görülmektedir. Hatta salt haber yapmak bile saldırılara uğramanın, terör örgütüne üye olma suçlamalarına maruz kalmanın, hapislere atılmanın, linç girişimlerine maruz kalmanın sebebi durumundadır bugün. Bugün Erdoğan’a eleştirdi diye “hakaret” bahanesiyle insanların sorgulanıp mahkemelere sevk edildiği ve çoğunlukla da tutuklandığı koşullardan geçiyoruz. “Seni Başkan Yaptırmayacağız” sözü ve pratiğinin, Erdoğan sultasının topyekûn savaş ilanında bulunarak vahşi katliamlar gerçekleştirmesine gerekçe olduğu koşullara tanıklık yapmaktayız. Yaşanan katliam, baskı ve cinayetlerle, keyfiyetçi, melez, dinci gericilikle harmanlanmış tekçi ve ırkçı faşist diktatörlüğün sicili saklanmayacak kadar açık ve gözler önündedir.

Tahir Elçi’nin bugün katledilmesi ilgili sözlerinden-görüşlerinden dolayıydı. Fakat Tahir Elçi bu fikrini söylememiş olsaydı da katledilebilirdi, katledilme potansiyeli içinde yer alan durumdaydı, bugün olmazdı ama yarın olurdu. Zira her aydın, her demokrat, her Kürt ve her devrimci, hatta halktan herkes katledilme tehdidi adlındadır. Tahir Elçi’nin mücadelesi onun devlet tarafından/AKP iktidarı tarafından katledilmesi için yeterli bir sebepti. Ankara Barış Mitingi’nde katledilenler “Barış” istediği için katledildi. Suruç’ta katledilen genç devrimciler Kobanê ile dayanışmada bulunma duygularını dile getirdikleri için katledildiler. Amed HDP mitinginde patlatılan bomba ile katledilenler sadece Kürt oldukları için katledilip bombalandı. Sakine Cansızlar aynı gerekçeyle katledildi, Roboski köylüleri ve çocukları aynı sebeple paramparça edilerek katledildi, Varto, Cizre, Sur, Farqîn, Derik vb. katliamları aynı gerekçeyle yapıldı, bebek ölülerini buzdolaplarında saklama zorunluluğu aynı gerekçenin ürünüydü… Bu vahşi katliamların sebebi bazen insanın doğasıydı. Yani Kürt olması, Kürt olarak doğmasıydı. Başka değişle Türk olarak doğmamış olmasıydı. Bazen demokrasi ve özgürlük istemi, bazen barış istemi ve bazen geçim-yaşam çabasıydı katledilmeye gerekçe… Kürdüm ve kendimi yönetmek istiyorum dediği için, yani kendisine ait olanı istediği için katlediliyor insanlar…  Mesaj, seçim çalışmalarında Davutoğlu tarafından açıkça verildi. “Bizi tek başımıza iktidar etmezseniz beyaz toroslar yeniden buralarda gezer” diyerek tehditte bulunurken, beyaz torosların gadrine uğrayanlar bunu çok iyi anladılar. Ve maalesef Erdoğan/AKP iktidarı bu şantaj ve tehditlerle istediği oyu almasına karşın, şimdi beyaz torosları ve tekbir getiren özel tim polislerinden teşekkül katliam mangalarını devreye sokmuş, katliam ve cinayetler işlemektedir.

Gezi-Haziran Ayaklanması’nda ve diğerlerinde katledilenler, çapulcu ve terörist olarak suçlanalar demokratik tepkilerini dile getirdiği için kurşunlandılar. Katledip göz çıkaran polisler kollanırken, demokratik tepkilerinden ötürü vahşi saldırılara maruz kalarak yaralanan ve işkencelerden geçirilen insanlar yargılanmakta, cezalar almaktadırlar…

Dikkat edilmelidir: Sakine Cansızlar MİT tarafından katledildi. Ama soruşturmalardan, mahkemelerden bir sonuç çıktı mı? Hayır. Çıkmaz da! Roboski katliamının sorumluları açığa çıkarıldı mı? Hayır. Kan parası rüşveti verilerek köylüler susturulmaya çalışıldı… Amed mitingi bombalamasının failleri, Suruç ve Ankara katliamlarının sorumluları açığa çıkarıldı mı? Hayır. Hayır çünkü kendilerini açığa çıkarıp mahkum etmeleri mümkün değil. Yeri geldiğinde bir gün içinde karar alan mahkemeler, bu ve bunun gibi davalarda yıllarca bir delile bile varmazlar. Neden acaba? Ethem, Ali İsmail ve diğerlerinin davaları, Hrant Dink davası tüm delil ve aleni suçlara karşın neden gerektiği gibi ilerlemiyor ve sonuçlanmıyor?

Sözün özü katliamlar, cinayetler, baskı ve suçlar sınırsızca tırmandırıldığı ve uygulandığı gibi, kontrollerine aldıkları mahkemelere sevk etme usulüyle; bütün katliam, cinayet ve suçlarını zamana yayarak unutturma, kamuoyunun duyarlılığı öldürülerek örtbas etme amaçlanmaktadır. Tahir Elçi cinayetinde de durum aynı biçimde ele alınmak istenmektedir. Ama bu kez suçüstü oldukları için o kadar kolay olmayacaktır. Hüküm süren adalet ve hukukun Erdoğan adaleti ve hukuku olduğu ya da yargının Erdoğan/AKP güruhunun elinde olup bağımsız olmadığı son kertesine kadar siyasallaştığı aleni gerçektir. Bu durumda adaletin yargıyı kontrol eden AKP iktidarına havale edilemeyeceği açıktır. Adalet davada taraf olanlara terk edilemeyeceği gibi, suçluya asla devredilemez. Ne yazık ki, bu gün adalet-yargı katleden, katliam ve cinayetler işleyen suçlu Erdoğan/AKP güruhunun elindedir. Buradan adil bir sonucun çıkması elbette beklenemez. Suç işleyenler suçu yargılayamaz.

Tahir Elçi’nin polis tarafından katledildiği görüntülerle de kanıtlıdır. Polisin gerçekleştirdiği bu cinayetin iktidar tarafından organize edildiği, hedef gösterme aşamasından cinayet anına kadar planlı bir katliam düzenlendiği açıktır. Muhtemeldir ki, bir tetikçi polis kurban edilebilir. Bu cinayetin gerçek sorumlularının açığa çıkarılıp cezalandırıldığı anlamına gelmez. Gerçek suçlu Erdoğan/AKP güruhudur. Bütün gerçekler bunu gösteriyor, bunu kanıtlıyor. Bu gerçek saklanamaz. Proletarya ve emekçi halkların adaleti gerçek sorumlulardan hesap sorana kadar Tahir Elçi’nin sorulacak hesabı kapanmaz, kapanamaz, kapanmamıştır!  

Önceki İçerikBekleyen zor görevler için devrimci cüreti kuşanalım
Sonraki İçerikBir kez daha sosyalist bir cephe yaratma zorunluluğu