Tek Tip Elbise saldırısına karşı son sözü direnenler söyleyecek!

Sınıflar mücadelesi tarihi gibi, hapishaneler tarihi kan emici vampirlerin kanlı tarihlerinden öte, ezilenlerin, devrimcilerin, komünistlerin, yurtseverlerin direnişini yazmaktadır. Onların direniş geleneğiyle geleceğe yürümektedir. Düşürülmüş, hiçleştirilmiş, kişiliksizleştirilmiş, onuru ayaklar altına alınmış bir insan profili, gerici egemen güçlerin arzuladığı insan profilidir. Faşist diktatörlüğün bu arzularını hayatın her alanında, içerde ve dışarıda, kursağında bırakmak, onların ulaşmak istedikleri hedefi, en geri koşullarda dahi örgütleyeceğimiz direnişlerle parçalamak için yeterli tarihsel birikime, tecrübeye, iradeye ve kararlılığa sahibiz. Bu anlamıyla, somut olarak, “içerde ve dışarıda, tek tip elbiseyi parçalamak”, somut sürecin hapishaneler özgülünde önümüze koyduğu temel görevdir. Faşist diktatörlük, uzun hapishaneler pratiğinde teslim alamadığı devrimci ve komünist iradeyi yeniden sınamak istiyor. Açlıkla, işkenceyle, kurşunla, cinayetle teslim alamadığı özgürlüğe sevdalı bilinci, şimdi tek tip elbise ile daha üst düzeyde bir çatışmaya, bir muharebeye davet ediyor. Kabulümüzdür!

HABER MERKEZİ(22.08.2017)-Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 3.Sayısında yer alan ‘’Tek Tip Elbise saldırısına karşı son sözü direnenler söyleyecek’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

‘’Faşist Türk egemenlik sisteminin tarihsel süreçler boyu uyguladığı tüm katliam, baskı, şiddet, politikalarını, 15 yıllık AKP iktidarı eliyle daha da kurumsallaştıran Türk hâkim sınıfları, güncel süreç bazında niteliğini, açık faşizm koşullarıyla ortaya koymuş ve 12 Eylül, 12 Mart gibi darbeci bir iktidar olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan ezilen halkları ve mazlum ulusları üzerinde zulüm estirmektedir.  Mevcut tüm veriler ele alındığında, gerici burjuva klikler arasındaki iktidar dalaşı ve çatışma, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesinin direnci ve buna karşı geliştirilen “topyekûn savaş konsepti”, toplumsal muhalif dinamiklerin tavrı, geniş yığınlarda “sessiz” büyüyen derin hoşnutsuzluk vb. gibi toplumsal-sosyal gelişmelerin,  rejimin siyasal ve iktisadi çıkmazları ile birleşerek yarattığı derin yönetememe bunalımı, Türk hakim sınıflarını, varlıklarını korumak için, açık faşizm koşullarının, ideolojik, siyasal, askeri ve “hukuksal” dayanağı olan kalıcı bir darbe ortamını hakim kılma sürecine evirmiştir. Bu; niyetten öte, Türk hâkim sınıflarının gerici iktidarlarını korumak için zorunlu başvurduğu en barbar ve vahşi yöntemdir. Darbe ve açık faşizm, iktidar hırsı ve tüm toplumdan öç alma duygusundan “bağımsız”, sınıfsal karakteridir ve bu niteliğe uygun kurumlar-kişiler üzerinden özel araç ve amaçlarla uygulanmaktadır. Erdoğan/AKP iktidarı, OHAL, KHK bunun mevcut somut örnekleridir.

Her burjuva siyasal iktidar gibi, diktatörlük, darbe koşullarının uygulama biçimi olan açık faşizm koşullarının temel sınıfsal niteliği, burjuva veya onun özünü belirlediği sermaye biçiminin önündeki tüm iktisadi-sosyal engellerin kaldırılması, sınırsız hakimiyetinin sağlanması ve bunların ihtiyaçlarına göre toplumsal-iktisadi-sosyal koşulların düzenlenmesidir. Bu kısa vurgu bağlamında, Erdoğan/AKP diktatörlüğü şahsında ifadesini bulan tüm uygulamalar, planlanan tüm politikalar, ulusal-sosyal devrimci-komünist güçler başta olmak üzere, tüm toplumsal muhalif dinamiklerin tasfiyesi için planlanan tüm askeri stratejiler, sermayenin bekası için kurumsal bir güç ve gerici sınıf iktidarı olan devletin politikalarının özünü teşkil etmektedir. Başka bir anlatım ile geniş halk yığınları ile egemen sınıflar arasındaki çelişme, biçimi nasıl olursa olsun, burjuva ya da onun türevleri niteliğindeki iktidarların aktüel görevlerini, baskı, şiddet ve zor araçlarına hangi düzeyde başvuracağını tayin eder. Erdoğan/AKP iktidarı da komprador işbirlikçi tekelci sermayenin özgün tarihsel koşullara göre ihtiyaçlarını üstlenmekte ve bunu niteliği olan faşizm koşullarıyla uygulamaktadır. Erdoğan’ın “OHAL’i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz.” biçimindeki açıklaması, tam da bu gerici rolünü ifade etmektedir. Türkiye-Kuzey Kürdistan da toplumun her alanına, baskı, şiddet uygulayarak bu rolünü yerine getirmeye çalışan Türk hâkim sınıfları iktidarı, hapishanelerdeki devrimci-komünist tutsakları da tıpkı toplumun diğer devrimci dinamik güçleri gibi, teslim alınması gereken alanlar olarak görmekte ve faşist baskıların uygulama sahasına hapishanelerdeki devrimci tutsakları da alarak derinleştirmektedir. Zalimliği ve zulmünde, tarihsel karanlık temsiliyetleriyle, kara cüppesini giyerek buluşan Erdoğan’ın, tıpkı 12 Eylül askeri faşist cunta sürecinde olduğu gibi, Guantanamo örneği üzerinden “tek tip elbise” uygulamasına geçiş süreci ilanı, gerici sınıfsal karakterinin, uluslararası ve Türk egemenler sisteminin kanlı tarihlerinden feyiz alarak yeniden gündeme almış olduğu saldırıdır. Bu bağlamda; baskı, sömürü ve zulüm düzeninin devamını sağlamak ve bunun için en barbar araç ve yöntemleri devreye koymak üzere, siyasal ve askeri olarak teşkilatlanmış faşist diktatörlük, devrimci ve komünistleri tecrit ederek teslim alma saldırısının önemli bir ayağı olarak hapishanelerde, yeni bir saldırı aşaması belirlemiş durumdadır. “Tek tip elbise” saldırısı gerici iktidarın, bugün hapishanelerde var olan tecrit, izolasyon, işkencelerle teslim alınamayan; tek başına da kalsa devrim ve özgürleşme ütopyasından vaz geçmeyen devrimci ve komünist tutsakları, teslim alma, aşağılama ve kimliksizleştirme operasyonudur. Kuralsız ve fütursuz bir şekilde, içerde-dışarıda ezilen halklar ve devrimci-komünist önderlikleri teslim almak, devrim ve özgürlük bilincini, toplumun sorgulayıp ileriyi temsil eden değerlerde birleşme dinamiğini, faşizmin kudurgan saldırılarında ortadan kaldırmak ve sadece var olan devrimci, ilerici, komünist güçleri tasfiye etmek değil, aynı zamanda devrimin potansiyel güçleri üzerine ölü toprağı örtmek için, ideolojik, askeri siyasal hegemonyayı tesis etmek gibi kapsamlı gerici bir konsept geliştirilmiş bulunmaktadır. Kuralsız ve dizginsiz kan emiciliğin hesapsız bir üslup ve uygulama ile somutlaştığı Erdoğan/AKP iktidarı, bu konsepti sınıfsal karakterinin niteliği yanında, seçtiği uygun bağnaz, kafatasçı, ırkçı, cihatçı kişiliklerle, “sıfır toleransla” uygulamak istemektedir.

Açık faşizm koşullarının hüküm sürdüğü Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası, son teknik donanımlı militarize güçlerle kıyımdan ve kırımdan geçirilmekte, özel savaş konseptiyle kuşatılmış bulunmaktadır. Temel hedef tüm toplumu teslim almak, ideolojik, siyasi ve askeri hegemonya kurmaktır. Kitlesel operasyonlarla, devrimci, komünist, aydın, gazeteci, sanatçı, akademisyen, sendikacı, öğrenci gibi geniş toplumsal dinamiklerin, belirsiz bir “suç” ve “suçlu” histerisi ile tutuklandığı hapishaneler, şimdi kitlesel teslim alma saldırıları ile birleştirilerek, içerde-dışarıda tam bir tahakküm kurulmak istenmektedir. Hapishanelerdeki devrimci-komünist tutsakları esas alan “tek tip elbise”, bu teslim alma operasyonlarının yeniden gündeme alınmış kirli silahıdır.

Tek Tip Elbise vahşetin, işkencenin ve zulmün simgesidir!

Erdoğan/AKP iktidarı, siyasal-ideolojik akranlarıyla kirli iktidar dalaşı olan 15 Temmuz darbe girişimi ve akabinde gerçekleştirdiği “sivil” darbe ile siyasal, ideolojik, askeri tüm saldırılarına, “darbe” sürecini gerekçelendirerek yön vermekte; “darbe” ile “mücadele” adı altında Kürtlere, Alevilere, işçilere, öğrencilere, aydınlara ve bu sosyal güçlerin kişi ve kurumsal önderliklerine saldırmaktadır. Darbeye kalkışan güçlerin, “darbeci” olarak değil de, “terör suçlusu” kapsamında yargılanması, öyle hesapsızca yapılmış bir tercih değil, tam da esas yönelmek istedikleri ulusal-sosyal kurtuluş güçleri ve toplumsal muhalif dinamikleri ezmek amacıyla gerekli “hukuksal” zemini oluşturma maksatlıdır. Ezilen halkların, mazlum ulusların özgürlük ve kurtuluşu için, tarihin en yüce davasını omuzlayan ve bu uğurda hapishanelerde bulunan devrimci-komünist tutsaklarla, mevcut iktidarın siyasal, tarihsel ortakları olan faşist “darbecileri”, hukuken aynı statüye koymak, böylece devrimci-komünistlere karşı geliştirilen her türlü saldırıyı,  “Darbecilere yapıyoruz.” diye “meşrulaştırmak”, bu kirli “hukuksal” tanımlamanın özüdür. OHAL koşulları ile son on yılın en ağır hak gaspları ve işkenceleri bugün hapishanelerde yaşanmaktadır. Devrimci tutsaklar fiili tavırlarla ve uyarı eylemleriyle bu sürece tavır almakta ve bu süreç kapsamlı bir direnişi mayalamaktadır. Şimdiden, hem devrimcilerin bu direnişinin toplumla buluşmasını engellemek, hem de tek tip elbiseye karşı devrimci tutsakların direnişini etkisiz kılmak için, “Darbecilere yapılıyor.” diye toplumsal manipülasyon yaratılacak ve devrimci tutsaklar toplumla buluşmayan bir direniş çizgisinde kuşatılmak istenecektir. 12 Eylül faşizminin “karıştır-barıştır” siyasetinin daha kapsamlı ve planlı halidir bu. Çünkü bugün söylem bazında da olsa, “barıştırma” üzerinden bir manipülasyon yapılmıyor. Karıştır ve esas hedefi en vahşi araç ve yöntemlerle imha etmekten, hiçbir koşulda sakınma siyaseti vaaz edilmektedir.

Erdoğan/AKP iktidarının, “darbe ve terörle mücadele” adı altında alanlara topladığı geri kitlelere, “idam isteriz” sloganları, vaaz edilen bu siyasetin bir parçasıdır. “Darbecilere” karşı “toplumsal bir talep” denilerek gündeme alınan idamın esas hedefinin devrimciler ve komünistler olduğu açıktır. Darbeci subaylara yapılan işkence görüntülerinin yandaş medyadan servis edilmesi ve akabinde işkencenin, tüm toplumsal eylemlerde bir linç hareketi olarak kullanılması, faşist iktidarın bu sürece özgü bir başka planlı siyasetiydi. Şimdi de yaptığını dahi savunamayan, mahkemelerde eylemi hakkında hiçbir siyasal tutum sergilemeyen, diz üstü çöküp “devletin kutsallığı ve bölünmezliği” üzerinde yemin eden darbeci subayların mahkeme yargılamalarında, bir subayın “Hero” yazılı tişörtü gerekçe yapılarak, hapishanelerdeki devrimci tutsaklara, zindanlardaki devrimci direnişler tarihinin “Kefendir. Yaşarken giymeyeceğiz.” şiarıyla parçaladığı tek tip elbise dayatılmaktadır.

Tek tip elbise, bugün güncel olarak gerici burjuva medya tarafından tartıştırıldığı gibi, sadece ABD emperyalizminin, Guantanamo vahşetinin bir icraatı değildir. Toplama kamplarında Nazilerin elinde tek tip elbise, teslimiyet ve onursuzlaştırmanın, insanı aşağılamanın kirli bir silahıydı. Özgürleşme bilincinde yürüyenlerin direnişleri karşısında paslanan bu kirli silah, 12 Eylül askeri faşist cuntası tarafından da kullanıldı ve devrimci iradenin hükmünde tarihin karanlık sayfasına gömüldü. İŞİD barbarlığının boğaz kesme sahnelerinde, yine bu kirli silahı görmekteyiz. Sınıfsal karakter, ideolojik doku ve siyasal ortaklık bazında, tarihin ve güncelin bu vahşi güçlerinden beslenen Erdoğan/AKP diktatörlüğü de tarihin aynı karanlık sayfasına adını yazdırmak için, hapishanelerde tek tip elbiseyi gündemine almıştır, uygulama için “hukuksal” ve teknik olarak hummalı bir çalışma içindedir.

Tek tip elbise; devrimciler ve komünistler açısından hiçbir meşruluğu olmayan, burjuva hukukla ilgili bir alan ve uygulama değil, faşizmin direk bir hedef seçimidir. Bu hedef, 12 Eylül askeri faşist cuntası döneminde, “Cezaevinde tutulanlar da askerdir.” mantığı ile “meşrulaştırılıyordu”. Burada özne olan hapishanelerdeki tutsakların “asker” olması meselesi değildir, bu “hukukileştirme” ile, tek tip elbise ile hedef haline getirilmesidir. Bugünde bu durum burjuva hukuk dışı bir metaforla, “terörist-darbeci” kavramları üzerinden yapılmaktadır. Özü; faşizmin devrimci-komünist tutsakları direk hedef seçmesidir ve hedefe konan devrimci tutsakların bu yöntemle tüm insani, ilerici değerlerinden soyma yöntemidir. Faşizm üniformayı bir güç simgesi olarak kurumsallaştırırken, tutuklunun giydiği elbiseyi, elbisenin rengini, güçsüzlüğün ve iradesizliğin aracı olarak uygulamaktadır. Hedef seçilen kişi ya da sosyal grup kendisini güçsüz ve silahsız hissetmelidir. Hedeftir; ama bir hedefe yürüyecek bilinci, iradesi, gücü olmamalıdır. Tıpkı hapishanelerde, işkencehanelerde, işkence gören kişinin, çıplak bırakılması gibi. Çıplak arama, çıplak işkence ve çıplak bırakıldıktan sonra, belirlenen kıyafetlerin giydirilmesi, biçimsel bir yönelim değil, güçsüzleştirme, iradesizleştirme, onursuzlaştırma ve teslim alma amacına yönelik yöntemlerdir. Diyarbakır zindanlarını, Metris’i, Mamak’ı, özel tipten F tipine kadar, Guantanamo ile Türkiye Kuzey Kürdistan zindanlarını, Evrenlerle Bushları, Hitler ile Erdoğan’ı türdeş yapan, tarihin karanlık sayfasında buluşturan, kişi-sıfat ve zaman farkı olsa da ezilenlerin mücadelesini omuzlayan devrimci-komünist öznelere karşı geliştirdikleri vahşettir, katliamdır ve barbarlıktır.

Tarihsel süreç boyunca, hapishaneler, burjuva veya gerici türevleri olan faşist “TC” iktidarlarının, “terbiye”, “teslim alma”, “iradesizleştirme” ve iradeye güç geçiremediği zaman vahşi işkencelerle, devrimcilerin bedenlerini yakarak, kurşunlayarak katletme alanları olmuştur. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da faşist iktidarların sopası olarak kullanılan hapishanelerin tarihi bu konuda sayısız örneklerle doludur. Binlerce devrimci-komünist ve yurtseverlerin kanlarıyla, canlarıyla, ölüm oruçlarıyla, “kanla yazdıkları tarih” canlı hafızamızdır. Diyarbakır, Metris, Buca, Ankara, Bayrampaşa, Ümraniye katliamları, 1982, 1984, 1996, 2000 ölüm oruçları süreçleri, devrimci ve komünistlerin teslim olmayıp, başı dik, hâkim sınıfların her türlü onursuzluğunu direnişlerinde hükümsüz kılmalarına sadece birkaç örnektir. Devrimcilerin-komünistlerin tutsak olması, sınıf mücadelesinin tatil edildiği tarihsel kesitler değil, sınıf mücadelesi alanlarından olan hapishanelerde derin bir çatışma ile sürdürülmesidir. Özellikle devrimci iradenin ve kararlılığın, ezilen-sömürülen halkların davasına bağlılığın, insan benliğinde esas silaha dönüşerek bu derin çatışmada mevzilenmesi, buna karşı hâkim gerici iktidarların tüm teknik olanak ve militarize güçlerle; tüm yaşamsal hakları, insan olma onurunu, baskı ve şiddet aracı haline getirerek saldırması, bu son derece eşitsiz koşullardaki çatışmayı daha da zorlaştırmaktadır. Bundan dolayıdır ki, sınıf mücadelesinin bu alanlarında, ortaya çıkan ve devrimle karşı devrim arasındaki çatışmayı yönlendiren devrimci ve komünist irade, her türlü fiziksel-bedensel çapı aşan düzeydedir. İşte bu iradeyi kırmak, “ceza hukuku” ile elde edemediği siyasal ideolojik sonucu elde etmek için, faşizm hapishanelerde devrimci tutsakları hedef haline getirmektedir.

“TC”nin geçmişteki tüm iktidarları ve bunun en barbar hali olarak 12 Eylül Askeri faşist cuntası gibi, Erdoğan/AKP iktidarı, ülke sathında tek tip anlayış, tek tip kültür, tek tip inanç, tek tip ulus (Türk ırkçılığı) anlayışını hâkim kılmak için, ortaya koyduğu siyasal-askeri stratejisinin bir parçası olarak, hapishanelerde tek tip elbise uygulamasını başlatmak istemektedir. Burada amaç tüm toplumsal muhalif dinamikler, onların devrimci-komünist önderlikleri gibi, devrimci tutsakların kişiliklerini ve politik benliklerini yok etmektir. Tek tip elbise dayatması, bunun en uç biçimidir. Ama saldırı kapsamlıdır. Televizyon, gazete, kitap, çay, yemek, havalandırma, avukat, görüş, iletişim gibi bir insanın en temel yaşamsal hakları, bu stratejik siyasetin bir aracı olarak saldırı haline getirilmekte ve bu saldırılar, işkencelerle, katliamlarla uygulanmaktadır. Türk hâkim sınıfları için hapishaneler mantığı, özelde F tipleriyle derinleştirilen izolasyon ve tecrit, “ceza infaz” kurumlarında yapılan faşist “yasal” değişiklikler, “yüksek güvenlik” adı altında, hapishanelerdeki devrimci tutsaklara uygulanan baskılar, bugün tek tip elbise ile yeni bir sürece evrilmekte ve bu sürecin ana niteliği daha ağır baskı koşulları olacaktır. OHAL, KHK’ler ve tek tip elbise içerde ve dışarıda her türlü örgütlenmenin ve örgütlü güçlerin benliklerini, bilinçlerini, irade ve eylem kabiliyetlerini, itiraz etme ve daha güzel bir dünya istemlerini kuşatma seferleridir. İşte bu nedenle, içerde ve dışarıda direnmek, tüm direniş mevzilerini birleştirmek, faşizmin beyhude çabalarını boşa çıkarmanın tek yoludur.

Tek Tip Elbise saldırısı ile faşist diktatörlük hayatın her alanında teslimiyet dayatıyor. bu abluka direnişle parçalanacaktır!

Sınıflar mücadelesi tarihi gibi, hapishaneler tarihi kan emici vampirlerin kanlı tarihlerinden öte, ezilenlerin, devrimcilerin, komünistlerin, yurtseverlerin direnişini yazmaktadır. Onların direniş geleneğiyle geleceğe yürümektedir. Düşürülmüş, hiçleştirilmiş, kişiliksizleştirilmiş, onuru ayaklar altına alınmış bir insan profili, gerici egemen güçlerin arzuladığı insan profilidir. Faşist diktatörlüğün bu arzularını hayatın her alanında, içerde ve dışarıda, kursağında bırakmak, onların ulaşmak istedikleri hedefi, en geri koşullarda dahi örgütleyeceğimiz direnişlerle parçalamak için yeterli tarihsel birikime, tecrübeye, iradeye ve kararlılığa sahibiz. Bu anlamıyla, somut olarak, “içerde ve dışarıda, tek tip elbiseyi parçalamak”, somut sürecin hapishaneler özgülünde önümüze koyduğu temel görevdir. Faşist diktatörlük, uzun hapishaneler pratiğinde teslim alamadığı devrimci ve komünist iradeyi yeniden sınamak istiyor. Açlıkla, işkenceyle, kurşunla, cinayetle teslim alamadığı özgürlüğe sevdalı bilinci, şimdi tek tip elbise ile daha üst düzeyde bir çatışmaya, bir muharebeye davet ediyor. KABÜLÜMÜZDÜR!

Ölüm, açlık ve işkenceler altında, bedenimizde iradeleşen devrim ve özgürlük ütopyamızdan öte silahımızın olmadığı bu muharebeyi kabul etmemiz; ölüme sevdalı olduğumuz, ölümü kutsadığımız anlamına gelmemelidir. Ama yaşam hakkının kutsallığı, kölece yaşamı kutsayıp özgürlüğe sırt dönmek değil, kölece yaşamı reddedip özgürlük için savaşmaktır. Bu savaşın sahalarından biri olan hapishanelerde, özgürlük, halkların kurtuluşu davası, çıplak bedenin ortaya çıkardığı o muazzam devrimci irade ile ölümü bir tehdit olmaktan çıkarmakta, devrimci ve komünist iradenin o muazzam gücünde, düşmanı dahi terbiye etmektedir.

Tavır somut ve açıktır. Faşist diktatörlüğün aşağılayıcı ve onursuz uygulaması olan tek tip elbiseyi giymeyeceğiz. Bu tavrımızdan bir adım dahi geri adım atmayacağımızı dost da düşman da biliyor, bilmelidir. Eşitsiz muharebe koşullarından kaynaklı, ellerimiz ve ayaklarımız bağlanarak giydirilse bile, tıpkı 12 Eylül askeri faşist cuntası döneminde olduğu gibi mahkemelerde, hastanelerde, ringde, hücrede, ellerimizi-ayaklarımızı her hareket ettirmede, bu onursuz elbiseyi parçalayıp atacağız. Çıplak bedenimizin morartılmayan, kanatılmayan, parçalanmayan bir yanı kalmasa dahi, nefesimizin yettiği her sloganımız, tek tip elbisenin parçalanması için göstereceğimiz direnişi büyütecektir.

Saldırı kapsamlıdır ve buna karşı direnişte kapsamlı ve uzun erimli olacaktır. İçerde ve dışarıda bu uzun vadeli muharebeye hazır olmak, hapishanelerde gösterilecek direnişin dışarıda; işçi alanlarıyla, amfilerle, sokaklarla buluşması önemlidir. Bu sadece devrimci tutsakların yalnız olmadığı meselesi değil, somut olarak açık faşizm koşullarının her alana ilişkin sürdürdüğü saldırıları püskürtmek için gereklidir. Tek tip elbisenin parçalanması, aynı zamanda OHAL “hukuku” özgülünde açık faşizm koşullarının parçalanması, geriletilmesidir. Tekçi, diktatör Erdoğan/AKP şürekâsının, her alanda tekçi bir toplum yaratma projesi, ezilenlerin, muhaliflerin, devrimci ve komünistlerin kendi ilkeleriyle ördüğü her türlü direnişle aşılacaktır. Bugün hapishanelerdeki hak gasplarına karşı, devrimci tutsakların gösterdiği direniş, güncelleşmiş durumdadır. Bu direnişler, parça parça tek tip elbise özgülünde boyutlanacak muharebeyi beslemeli, güçlendirmelidir. Hapishanelerde parçadan bütüne güçleri doğru konumlandırmak, eylem biçimlerini en etkili kullanmak, bu uzun sürecek muharebede devrimci tutsakları güçlü kılacaktır. Fiili tavırlar, açlık grevleri, ölüm oruçları bu zeminde gündeme gelecek olan en etkili direniş biçimleridir. Tek tip elbiseye karşı çatışmanın seyri içinde tüm bu eylem biçimleri direniş bayrağı olacaktır. Bu anlamı ile, hapishaneler karşı geliştirilecek tek tip saldırısının temel sonucunu; meşruluğumuz, devrimci kararlılığımız ve devrimci-komünist irademizle bütünleşen, ezilenlerin, sömürülenlerin birleşmiş direnişi belirleyecektir. Süreç her yönüyle direnenlerin kazanacağını muştuluyor. Buna hazırlanmak, kazanma bilinci ve cüretimizde tereddüt etmeden direnmek, dönem dönem olası her türlü tökezlemeyi, daha büyük ayağa kalkışın vesilesi haline getirmek, faşizmin her türlü saldırıları gibi tek tip elbise saldırısına karşı da direniş felsefemiz olacaktır. Tek tip elbise saldırısında, son sözü yine direnenler söyleyecek’’

Önceki İçerikSMF: Baskılar, gözaltılar bizi yıldıramaz!
Sonraki İçerikKadını köleleştiren tüm mülkiyet ilişkilerine Sevda’nın cüretiyle saldıralım!