The Jungle; insanların yaşadığı insanlığın öldüğü kamp!

ADHK’nin başlatmış olduğu “Biz Buradayız Çünkü Siz Oradasınız” kampanyası kapsamında Britanya’da da başladı. ADHK’ya bağlı ve kampanyanın bir parçası olan Londra Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nin aldığı kararla birlikte 29 Kasım 2015 Pazar günü, Day-Mer ve Tohum Kültür Merkezi ile beraber Fransa-Calais bölgesinde bulunan kamp (The Jungle) ziyaret edildi

LONDRA (01.12.2015) – Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu’nun (ADHK) başlatmış olduğu “Biz Buradayız Çünkü Siz Oradasınız” kampanyası kapsamında Britanya’da da başladı.

ADHK’ya bağlı ve kampanyanın bir parçası olan Londra Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nin aldığı karar gereği 29 Kasım 2015 Pazar günü, Day-Mer ve Tohum Kültür Merkezi ile beraber tutulan otobüsle Fransa-Calais bölgesinde bulunan kamp (The Jungle) ziyareti için sabahın erken saatinde yola çıkıldı. Sınır bölgesine gelindiğinde Britanya tarafı geçildikten sonra Fransız polisince otobüs durduruldu. Önceden alınan bilgilerden veya otobüs camlarını süsleyen ADHK kampanya afişlerinden dolayı Fransa sınırında polis pasaport kontrolünde zorluklar çıkarmaya başladı. Herhangi bir eksik veya hukuki bir sorun olmamakla beraber kamp ziyaretçileri olarak yaklaşık 2 saat kontrol noktasında tutuldu. Çeşitli sorular sonrasında Fransızlar kontrol noktasına İngiliz polisini çağırdılar. İngiliz polisinin sorularının ardından pasaportların tümünün tek tek kopyaları alındı. Sonrasında ziyaretçilerin yoluna devam etmeleri için pasaportlar iade edilmesiyle yola yeniden devam edildi.

Grup kamp yerine öğlen saat 12.00 civarında vardı. İlk gidilen yer kamp için elbise ve yiyecek gibi dağıtım yapan depoydu. Burada görevlilerle tanışmanın ardından hemen görev bölümü yapıldı. Bir bölüm arkadaş depoda çalışırken diğer 2 grup ise  elbise ve yiyecek dağıtımı için  kampa gitti. ADHK faaliyetçileri izlenimlerinde; “Elbette daha önce kampa giden kurum olan Day-Mer’den arkadaşlar kamp durumunun nasıl içler acısı olduğunu aktarmışlardı ama  gözlerimizle durumu görmek bambaşka bir şeydi, bambaşka etki yaratıyordu insanın ruhu üzerinde.” ifadelerine yer verdi.

Ne Fransa ne İngiltere ne BM ne de Kızıl Haç kampa yardım ediyor

ADHK Faaliyetçileri, gördükleri manzaranın Avrupa’da insanlara aktarsalar “hadi canım sende” tepkisi normal kabul edilebilir olduğunu söylediler. Gözlemlerini aktaran faaliyetçiler; “Birilerine Avrupa’da mültecilerin bu derece kötü bir yaşam manzarasından söz edilse “hadi canım sende” diye tepki vermek normal kabul edilebilinir. Ancak gerçek şudur ki bu kampta hayvanların dahi yaşamakta zorlanacakları; hayvanların yüzlerinin kızaracaklarını söylersek asla abartmış olmayacağız. Çok az sayıda çadır dışında bu insanların altında yaşadıkları “ev” şu sıradan çöp torbalarıyla çevirip sığındıkları çukurlardır. Su bazı saatlerde ve oldukça sınırlı akıtılıyor. Elbise yıkayabilmeleri mümkün değil zira o kadar su yok. Üzerlerindeki elbiseleri anlatabilmek için hangi kelimeleri kullanacağımızı veya  böylesi  kelimeler var mı bilmiyoruz. Yerler pis su ve çamur. Ancak çizmelerle gezmek mümkün. Ortalık mikrop kaynamakta. Elektrik yok. Bir battaniye, bir parça eşya veya yiyecek alabilmek için kuyruk oluyor.

Kamp Fransız toprakları içinde olmasına rağmen bu ülke sorumluluk almıyor. Keza İngiltere hiç değilse yardım için aynı şekilde sorumluluk almak istemiyor. Birleşmiş Milletler, Kızıl Haç veya başka uluslararası yardım kuruluşları kampı resmi olarak tanımadıkları için Fransa ve diğer muktedirler bu insanlara sırtını dönmüş durumda. Kötü olaylar yaşanmakta. Örneğin yakın zamanda kampta yangın çıkmış ve kamp yakınına kadar gelen Fransa’ya ait itfaiye ve ambulanslar müdahalede bulunmamışlar. Bu arada hamile olan bir kadına da yangından dolayı müdahale etmemişler. Orada gönüllü çalışan bir insan gidip hamile kadını ambulansa getiriyor. BM’nin, Kızıl Haç’ın, Fransa’nın, İngiltere’nin bu vurdum duymazlığını kampta gönüllü çalışan iki yöneticisine sorduk ancak onlarda “anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu karar politik olsa gerek” diye cevapladılar.” ifadelerine yer verdi.

“Ne olur beni de götürün”

Kampta 7500 kişinin kaldığını aktaran ADHK’lılar, sağlık hizmetinin tamamen yetersiz olduğunu aktardılar. Kampa yaptıkları ziyarette yüzleri solgun, çıplak, yırtık ayakkabılarla gezen insanların olduğunu aktaran faaliyetçiler son olarak; “Kampta Eylül ayında 1500 kadar insan varken, şimdi sayı 7500’e kadar çıktığı aktarıldı bize. Sağlık hizmetleri gönüllü bazı doktorlarla yapılıyor ama bu sözümüzü ciddiye almayın. Bazı küçük müdahaleler dışında hiç bir hizmet yok. Sağlıkçı kadın arkadaşa bu soruyu sorduğumuzda, “öldürücü kötü hastalıklar tehlikesi etrafta gezmektedir. Eğer ciddi önlemler alınmazsa ölüm dahil ağır sağlık sorunları insanları beklemektedir” diyor.

Kamp ziyaretimiz bir kaç saat kadar olmasına rağmen, gönüllü hizmet eden bir kaç insan ile sıcak ilişkiler ve dostluklar kurduk. Onlara hangi kurumdan olduğumuzu, Avrupa’da yürüttüğümüz kampanyayı aktardık. Karşılıklı iletişim kanallarımızı aktardık.  Elimizde olan Kürtçe ve İngilizce bildirilerimizi kamp içinde dağıtımını yaptık.

Terlikler içinde çıplak veya yırtık ayakkabılarla ortalıkta gezinen, yüzleri solgun, günde sadece bir kez bir şeyler yiyebilen, yarı aç ve İngiltere’ye geçmek veya birilerinin el atmasını bekleyen bu insanlardan ayrılma saati geldiğinde Hayat TV’nin sorularını cevaplarken ne kadar zorlandığımızı nasıl anlatsak? “Dünyamızın bir başka coğrafyasını kana bulayanlar, bombalar yağdıranlar, çocuk, yaşlı, kadın; yani insan katledenler; bu vahşetten kaçıp buralara gelen insanlara neler yaşattıkları gün gibi orta yerde değil mi? “Büyük devlerin” medeniyet diye övündükleri rezalet kapitalist sistemin neden aşılması gerektiği, acil bir ihtiyaç değil de nedir?

Otobüse döndüğümüzde arkamıza takılarak gelen gençlerden birinin “ne olur beni de götürün” sessiz çığlığına genç kız arkadaşımızın göz yaşları karışıyor. Ve yürekleri saran sızı ve derin acı ile yola koyuluyoruz! Sessiz ve dalgın! Sessiz ve beyin kıvrımlarında gördüklerini yaşayarak, düşünerek!!!” dedi.

 

Önceki İçerik‘Şiddetiniz isyanımızdır!’
Sonraki İçerikMKP tutsakları Koç ve Demir’den mektup