‘TÜRK DEVLETİ’ İFADESİ ÜZERİNE

Faşist Türk devleti ve TC devleti olmak üzere, iki kavramın kullanımı ciddi hatalar barındırdığı için eleştirmenin faydalı olacağını düşünüyor, eleştirimize geçiyoruz.

Önüne faşist niteliği eklense de eklenmese de ‘Türk devleti’ argümanı bugün sınıf orijinli devrimci yapıların literatüründe yaygın bir tanımlama olarak kullanılmaktadır. Bu tanımlama biçimi milliyet/etnik orijinli herhangi bir hareket tarafından kullanılsa, varsayılan hareketin milliyetçi niteliği gereği ve böyle bir yapının kullanabileceği bir tanımlama olarak bir yere oturur. Egemen Türk ulusu hâkim sınıflarının başını çektiği Türk Milliyetçiliğinin gadrine uğrayan diğer ulus milliyetçisi hareketlerin milliyetçi şekillenişi veya milliyetçi çıkışı doğrudan egemen ulus milliyetçiliğinin ürünüdür. Bu zeminde milliyetçi dil ve söylemleri bir nebze de olsa anlaşılırdır. (ki, ezen ulus milliyetçiliğine karşı ezilen ulus milliyetçiliğinin anlaşılır olduğu unutulmamalıdır.) Ne var ki, sınıf bakış açısına sahip ya da o iddiada olan bir hareketin milliyetçi argümanlar kullanması sınıf mesafesinden bakan hareketin kaba bir milliyetçiliği olarak değerlendirilebilir. “Türk devleti’’, “Kürt devleti’’, “Alman devleti’’ vb vs bütün tanımlamalar özünde Milliyetçilikten sakattır, sınıf diline esasta yabancıdır. Proleter devrimci sınıf bakış açısına uygun olan tarif, “Türk hâkim sınıfları veya Türk egemen sınıfları devleti’’ biçimindeki ifadedir. İsrail ulusunu toptan Siyonist olarak değerlendirebilir miyiz? Hayır. Türklerin hepsini ‘TC’ devletinin sahibi görebilir miyiz, dahası bu devletin uygulamalarından / faşist niteliğinden sorumlu ve bir tutabilir miyiz? Hayır. Peki “Faşist Türk devleti’’ dediğimizde Türklerin egemenleriyle, ezilen sömürülen geniş kitlelerini vb ayırmış olur muyuz? Hayır. Ama “Faşist Türk hâkim sınıfları devleti’’ veya “Türk hâkim sınıfları faşist devleti’’ dediğimizde, hem devletin niteliğini ve hem de devletin egemen ulusal kimliğiyle birlikte hangi sınıflara ait olduğunu ve elbette sınıf niteliğini açıkça söylemiş oluyoruz. Diğer ifade biçimi ise ABD emperyalizmi yerine tüm ABD’yi düşman gören ve dolayısıyla da ABD halk kitlelerini ayırmayıp, kabasından Milliyetçiliğe saplanan sakat ve sınıf siyasetinden yoksun bir görüşü yansıttığı açıktır. Niyet ne olursa olsun objektif gerçek budur. Yani hatalı kullanılan tanımlama veya kavramların sonuçları da elbette olumsuz olacaktır.

Devlet her zaman egemenlerin olmuştur. Onun milli niteliği ikincil niteliği olabilir. Bunun da ötesinde bir milletin devleti, gerici şartlarda safsatadan ibarettir. Hiçbir zaman ulus kitleleri devlete sahip değildir. Ulus kavramı içinde yer alan geniş emekçi kitleler ve geniş ulusal kitleler de hiçbir zaman devlete sahip değildir ve uluslarının adını da taşısa devlet asla onların değildir. Devlet sadece ve sadece onların bir avuç zengin olan egemen sınıflarının elindedir, bunlara aittir. Türk milliyetine mensup işçinin midir adı geçen devlet? Asla! Türk ulusuna ait herhangi bir Türk vatandaşının mıdır? Hayır! O halde devletin, milletin devleti olduğu iddiası açık burjuva bir safsatadır. Devlet kuruluşundan / ilk ortaya çıkışından itibaren ezenin ezileni baskı altında tutmak ve baskı uygulamak için kullandığı bir zor aygıtıdır. Sınıf kardeşliğinin veya gerici çıkar ve sömürüye dayalı kardeşliğin milli kardeşlikten önde olduğu her vesileyle görülen ve doğrulanan bir gerçektir. Nusaybin’de İngiliz maden şirketinin çıkarlarını korumak amacıyla Türk işçilerini demiryolunda katleden Türk askerlerdi… ABD emperyalizminin çıkarları uğruna halklarımızı veya Türk ulusuna mensup işçileri, aydınları ve devrimcileri vb katleden Türk hâkim sınıflarının temsilcileridir. Bugün de AKP iktidarıdır.

Başka bir hatalı kavram ise ‘TC devleti’ ifadesidir. Doğrusu, TC’nin tırnak içine alınarak yadsınması veya kökten ret anlamındaki itirazımızın yansıtılmasıdır.

‘TC devleti’ ifadesi, bizler açısından TC’nin tırnak içine alınması biçiminde kullanılırsa doğrudur. Zira faşist devletin bir cumhuriyet olmadığı açıktır. Hem faşist diktatörlük vb tanımlamaları yapıp, hem de cumhuriyet tanımlamasını benimseyip kullanmak sınıf perspektifi açısından tutarlı olmaz. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti ismine karşı çıkmak yine sınıf bakış açısının gereğidir. Yani Türkiye Cumhuriyeti’ni, bizler ‘Türkiye Cumhuriyeti’ biçiminde tırnak içine alarak kullanmalıyız. Çoğu kez (her zaman) yazılarımızda ‘TC’ devleti olarak kullanmamıza karşın, bu kullanım biçimimiz ya anlamsız görülüp anlaşılmakta ya da başka türlü yorumlanıp altında bir şeyler arama cehaletine düşülmektedir. Oysa her şey çok açıktır. Türk hâkim sınıflarının devleti bir cumhuriyet değildir. Bilakis faşist bir diktatörlüktür. Cumhuriyet ifadesi halk kitlelerinin bilincini bulandırıp, devletin faşist niteliğini veya karakterini gizlemeye yöneliktir. Elbette hâkim sınıfların niteliğini de gizlemektir. Faşist devlete cumhuriyet deme aymazlığı proleter devrimci siyasete değil, burjuva manipülasyon ve safsataya hastır. Elbette kavrayışsızlıktan ötürü hatalı kullananları burjuvaziyle bir ve aynı göremez, aynı eleştiriye tabi tutamayız. Ancak her zaman söylendiği gibi sorun niyetler sorunu değil. Çizgi ve görüş hatalı olunca hatalı zeminlere sürüklenmek kaçınılmazdır.

Kısacası; ‘Türkiye Cumhuriyeti’ argümanı bir manipülasyon ve aldatmaca olmakla birlikte, bizlerin benimsediği bir argüman değildir. ‘TC’ peçeli Türk hâkim sınıfları devletinin, faşist karakteri ve niteliği devrimci yolla demokratik nitelikte değişmediği müddetçe de benimseyeceğimiz bir kavram olamaz. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ yani ‘TC’ ne burjuva manada bir cumhuriyettir, ne de halk cumhuriyeti ya da demokratik cumhuriyet manasında bir cumhuriyettir. Buradaki cumhuriyet faşist niteliğin saklanması ve halk kitlelerin aldatılması işlevi görmektedir, tüm amaç da budur. 

Eleştiri konusu yaptığımız bu hataların kavrayışsızlıkla tekrar edildiği kanaatimizden dolayı eleştirilerimizi kamuoyuna açık biçimde yaparak dikkatleri bu kavrayış eksikliğine çekmeyi gerekli gördük. En önemlisi de sınıf siyaseti yapanların bu ciddiyeti taşımaları gerekmektedir. Bu bağlamda da kullandıkları söz ve kavramlarda seçici olmaları bir zorunluluktur. Kitlelerin doğru bilinçlendirilmesi açısından da kavram ve argümanlarımızı doğru kullanmak durumundayız. Tersi halk kitlelerini aydınlatmaz, bilakis kafalarını bulandırır ve hatta burjuva fikre esir eder. Üstelik bahsini ettiğimiz bu hatalar basit bir ifade yanlışlığı vb kapsamından öteyedir. Bunlar hatalı telaffuz, basit ifade hatası değil, her biri bir argümandır. Dolayısıyla hatanın muhtevası daha ciddidir. Dikkat çekmemiz de bu nedenle olduğu anlaşılmalıdır.

 

Önceki İçerik2015 YILINDAKİ TEHLİKELER VE GÖREVLER!
Sonraki İçerikPEGİDA nasil bir olgudur?