Emperyalist güçler arasında, dünya ölçeğinde süren hegemonya dalaşı ve çatışmalar, Ukrayna ve Rusya arasında ötürülen savaş boruları ile, yeni bir boyut kazanmış durumdadır. Görünürde çatışmanın muhtevası, Ukrayna ile Rusya arasında olsa da Ukrayna özgülünde, ABD-AB emperyalist bloğu ile Rusya-Çin bloğunun karşılıklı geliştirdiği hamleler, bura üzerinde süren dalaşın Ukrayna ve Rusya denkleminin ötesinde olduğunu ortaya koymaktadır. Akabinde, “TC” hakim sınıfları iktidarı AKP-MHP’nin Erdoğan üzerinden bu çatışmalarda rol kapmaya çalışması, Ukrayna üzerinden, emperyalist bloklar ve bölgesel gerici iktidarlar arasında var olan gerici dalaşın boyutunu ortaya çıkarması bağlamında önemli bir veridir.

Yani Ortadoğu merkezli, karşılıklı hamleler denkleminde şekillenen, bölgesel güçler üzerinden süren savaş ve işgallerle boyutlanan, Doğu Akdeniz havzasından Libya, Mısır, Lübnan kıyılarına vuran, Irak, İran, Türkiye sahasından, Kafkaslarda savaş tamtamlarını çalan Emperyalist bloklar arasındaki hegemonya savaşları, Ukrayna üzerinden daha kapsamlı stratejik planlamalarla yeni bir savaş alanı açmanın güçlü ibarelerini ortaya koyuyor. Kuşkusuz, Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan güncel çatışmalı durumun tarihsel bir arka planı vardır. Ama uluslararası emperyalist dengelerden ve Ortadoğu merkezli süren gerici savaşlar halinden kaynaklı, emperyalist aktörler, bu çatışma nedenlerini diplomatik anlaşmalarla baskı altına almış, karşılıklı bu çelişkileri dengeler denkleminde ve gelişmeler ekseninde planladıkları stratejik hamlelerinin çıkınlarında saklı tutmuşlardır. Çünkü, Jeopolitik alanların denetim altına alınması, Pazar hakimiyeti ve sermayelerinin sınırsız hareketi, enerji başta olmak üzere doğal zenginlik kaynaklarının kontrolü ve kullanımı, askeri-ekonomik ulaşım sahalarında inisiyatifin sağlanması için her bir emperyalist güç veya bloğun, dünya ölçeğinde sürdürdüğü her bir politikada, kontrolsüz sürdüreceği bir sürecin faturalarının kendileri açısında da ağır olacağını bilmektedir.

 Emperyalist barbarlık, gerici çıkarları için akıl tutulmasına varan bazı adımlar atsa da ve gerici çıkarları için her türlü saldırganlığa açık tarzda hareket etse de politik dengeler ve manevra yapma olanağı yakaladığı oranda, “kontrollü” hareket etmeyi elinden bırakmak istemez. Kontrolsüz bir politik hareketin, aktörler arasında yaratacağı savaş hali, stratejik hegemonya planlamalarında önemli sorunlar yaratır ve bunu bilen emperyalistler, her bir coğrafyadaki çatışma ve dalaş halini, genel bölge açısından, dünya pazarları açısından yaratacağı sonuçları hesaplayarak sürecini planlamaktadır. Bundan kaynaklı, dünyanın birçok coğrafyasında, birbiriyle dalaş ve çatışma halinde olmasına rağmen, açık askeri savaş halinin sürdüğü bölgelerdeki denklemlere göre, diğer alanlardaki hamlelerini gerçekleştirmektedir.

Gerek denetiminde ve gerekse de denetimi dışında, güncel hale gelen bir alan çatışmasında emperyalist güçler, hegemonya stratejilerine göre gerçekleştirecekleri her hamleyi, hedef seçilen coğrafyanın etnik-inançsal- tarihsel ve güncel çelişkilerini kaşıma üzerinden hayata geçirmektedirler.

Gerici bölgesel dayanakları ile, emperyalist dalaşın sahası haline gelen coğrafya üzerinde, bu etnik çatışmaları güncelleyerek, hasım görülen emperyalist bloğu geriletmek, iktisadi-siyasal stratejik politikalarına “müttefik” tayin ettiği bölgesel güçlerin hareket sahasını genişletmek ve bura üzerinden siyasal-iktisadi hegemonyasını tesis etmek, her emperyalist gücün stratejik yönelimidir. Ve güncel olarak Rusya-Ukrayna çatışması, bu emperyalist güçler denkleminde vukuu bulmaktadır.

Emperyalist Haydutlar Arasında Derinleşen Dalaş ve Çatışma, Sürecin Temel Niteliğinden Biridir!

ABD-AB emperyalist bloğu gerek soğuk savaş döneminde ve gerekse de soğuk savaş dönemi sonrası, NATO askeri ittifakı şemsiyesi altında, bölgesel ülke iktidarlarını da harekete geçirerek, Ortadoğu, Kafkaslar, Akdeniz havzası ve Karadeniz sahasından, Rusya’yı kuşatmak, hareket sahasını sınırlamak, sıcak denizlere ve cadı kazanı konumundaki Ortadoğu’ya, Arap yarımadası ve Afrika kıtasına inmesini engellemek için sürekli taarruz halinde olmuş, askeri ve siyasal hamleler gerçekleştirmiştir.

Ama bu strateji, özellikle Suriye’de süren savaşa, fiili olarak müdahil olan ve İran, Irak başta olmak üzere bölgede varlığını çok ileri düzeyde hissettiren Rusya’nın güncel askeri-politik stratejik konumlanışı karşısında ciddi anlamda boşa düşmüş ve Doğu Akdeniz-Libya-Mısır denkleminde süren çatışmalarda, Rusya, lehine ciddi bir nüfuz sahası yaratmıştır. Rusya’nın bu hamle üstünlüğü, özellikle ABD’nin bölge siyasetinin hareket sahasını daraltmış, ABD bazı coğrafyalarda stratejisine entegre edeceği bölgesel “dinamik” bulmakta dahi zorlanır hale gelmiştir.

Somut olarak Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmeler bu duruma açık bir örnektir. Sıkıştığı her alanda, süreci kendi lehine çevirmek için, farklı coğrafyalardaki çelişkileri güncelleyen ABD-(AB) emperyalistleri, Doğu Akdeniz, Mısır, Libya, Yemen, Katar gibi belli başlı merkezlerde, Rusya’nın geliştirdiği karşı hamlelerle, istediği sonucu alamamıştır. İstediği sonucu alamaması, yeni denklemlerin kurulamayacağı anlamı taşımamaktadır. Her emperyalist ve “ittifak” kurduğu bölgesel güç, bölgesel çelişkileri kendi iktisadi-siyasal çıkarlarına göre tayin etmek için, açık savaş hali dahil, her duruma göre dizayn etmeye çalışmaktadır. Özellikle, ABD, Fransa, İngiltere, Almanya’nın liderliğinde, son bir yıl içinde Yunanistan başta olmak üzere, Akdeniz havzası ülkelerinde gerçekleştirilen silahlanma, ortak askeri tatbikatlar, gerici barbarlık dünyasının aktörleri arasında yaşanan dalaşın geldiği “tehlikeli” noktayı işaret etmektedir.

ABD-AB emperyalist güçlerinin, NATO askeri paktı şemsiyesi ile Rusya’yı çevreleme stratejisi, tüm bu gelişmeler akabinde başarılı olamadığı gibi, Rusya’nın Suriye üzerinden bölgede elde ettiği üstünlük, Akdeniz ve Karadeniz üzerinde de avantajlı konuma getirdi. Emperyalist siyasal aktörlerin “gelişmeler böyle giderse, Karadeniz Rusya’nın gölü olacak” açıklamaları, kendi emperyalist çıkarları için arz ettiği tehlikeyi ifade etmektedir. İşte Ukrayna çatışmaları, özünde “Karadeniz’i Rusya’nın gölü” yapmamak ve Karadeniz havzası, Kafkasların jeopolitik konumunu denetlemek için güncellenmiş-kaşınmış çelişkilerin ürünüdür.

ABD ve AB emperyalistlerinin iç çelişkilere oynayarak Kiev yönetimini Avrupa’ya yakınlaştırma çabaları, Rusya’nın, Kiev’de iktidara gelen!?  Viktor Yanukoviç üzerinden, 2013 yılında Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşmasını askıya alması hamlesiyle karşılık buldu. Bu kriz ile 2013 yılını “Meydan Olayları” ile kapatan Ukrayna, 2014 yılını, sokağa inen “Batı yanlıları” ile “Rusya yanlıları” arasındaki çatışmalarla karşıladı. Rusya ve Batı (AB emperyalizmi) yanlıları olarak kamplara bölünen Ukrayna toplumu, emperyalist güçlerin çıkar çatışmasına açık zemin haline getirilmiş, Kırım ve Donbas’ta boyutlanan çatışmalarla, Rusya daha avantajlı sonuçlar elde etmişti.

Rusya 16 Mart 2014 referandumu ile, (Rusya’nın askeri güç avantajı ile) Kırım’ı kendisine bağlarken, Rus kökenli yaşayanların yoğun olduğu Donbas’ta (Donetsk ve Lugansk) 11 Mayıs 2014’te Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti adında iki ayrı yönetim kurulmasıyla, Donbas ve Kırım üzerinden Rusya yaşanan çatışmalardan avantajlı çıkmıştır. Ukrayna’yı, kendisine bağlayarak, jeopolitik olarak Karadeniz üzerinde söz sahibi olmayı planlayan AB ve ABD emperyalist güçleri, yaşanan süreçle Rusya’nın hamlesi karşısında irtifa kaybetmiş ve süreci, yeni çatışmalara amade diplomatik manevralarla soğutmuştur. 9 Aralık 2019’da Paris’te Normandiya Dörtlüsü (Ukrayna, Almanya, Rusya, Fransa) liderleri zirvesinde varılan Minsk Ateşkes Anlaşması, bu manevranın sonucudur.

Emperyalist güçlerin yayılmacı hayalleri, bu anlaşma ile, Ukrayna sahasında “dondurulmuş”, ama yaşanacak dalaşın sıcak mezesi olarak ocakta bırakılmıştır. Anlaşma masasında gardını almış boksör gibi kalkan emperyalist güçler, uluslararası “dengelerin” baskılanması ile 2021 yılına kadar kısmi çatışmalarla süreci idare etseler de gerici çıkarların tetiklediği siyasal-iktisadi politikalar, geliştirilen askeri stratejiler, Ukrayna’yı yeniden sıcak çatışma alanına çevirmiştir.

AB ve ABD emperyalist güçlerinin “dost” rüzgarını arkasına alan Kiev iktidarı, Donbass bölgesindeki iki ayrı yönetimi tasfiye etmek ve Kırım’ı Rusya’da geri almak için harekete geçince, Rusya askeri gücünü Ukrayna sınırına yığarak, hasım emperyalist güçlere karşı açık savaş hali dahil her durumu göze aldığını ilan etti.

Bir yandan Ukrayna’nın iç meselesidir manipülasyonu ile gerici emperyalist dalaşı örtmeye çalışan bu güçler, diğer yanda Ukrayna üzerinden stratejilerini ortaya koyarak, yaşanan çatışmanın asıl niteliğini kendileri deşifre etmektedirler. ABD ve AB emperyalizmi, 2014 yılında Rus karşıtı kalkışmada umulmadık tarzda kaybettiği kontrolü, şimdi Biden’ın “Amerika geri döndü” deklarasyonunun yaratacağı “güç” ve Avrupa emperyalistlerinin “Rusya’nın saldırganlığına karşı Ukrayna’ya tam destek” “ittifakı” ile, yeniden sağlamaya çalışıyor. Yani Kiev iktidarını harekete geçiren, ABD ve AB emperyalistlerinin desteği ve birbiriyle örtüşen yayılmacı çıkarlarıdır.

Biden, ABD’nin özellikle Ortadoğu’da önemli oranda kaybettiği kontrolü -daha doğrusu, rakibi olan Rusya karşısında yaşadığı gerileme- “Amerika geri döndü” müdahaleci çizgiye göre stratejisini yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Yunanistan, Libya, Mısır üzerinde bölgede hızlandırdığı silahlanma ve Mısır Yunanistan, İsrail- Mısır-Türkiye, vb gibi bölge ülkeleri arasında yaratmaya çalıştığı yakınlaşmalar, geri dönen Amerika’nın bölgedeki ön ayak izleridir. Fransa ve Almanya’nın “temkinli” olarak bu gelişmelere göre siyasetini şekillendirdiği konseptte, İngiltere daha cepheden tutum almış durumdadır. 16 Mart Avam kamarasına Boris Johnson’ın sunduğu strateji belgesi, ABD-AB emperyalist güçlerinin yayılmacı emelleri için, sürecin niteliğinin tanımlanması akabinde hedefi göstermektedir. “Rekabetçi bir çağda Küresel Britanya” belgesi ile, çatışma ve dalaş alanı “Asya-Pasifik” olarak beyan edilmekte ve tasfiye edilmesi-geriletilmesi gereken güç olarak “Rusya” işaret edilmektedir.

Yani emperyalist yayılmacı çıkarlar için, ABD-AB-İngiltere ortaklığı, hegemonyasının kaybolan itibarını yeniden sağlamak için, geleneksel kodlarını yakalamaya çalışıyor. Bu kesitte, Akdeniz’den Karadeniz sahasına Rusya’yı çevirmek için, Ukrayna jeopolitik bir coğrafya. Gerçekleştirilen hamlenin üs alanı olarak Ukrayna’nın seçilmesi bundan kaynaklıdır.

Ukrayna Üzerinden “TC” nin Planları ve Kapmaya Çalıştığı Rol!

“Stratejik Bölgesel Derinlik” politikası ile, yeni Osmanlıcı hayallerin peşinden koşan “TC” iktidarı AKP-MHP bloğu, bu hedefini temel olarak “stratejik denge” konumu üzerine oturtmaktadır. Bu konum, ABD-AB emperyalist bloğu ile Rusya-Çin bloğu arasında, iki blokla ilişkiler kurarak, ama aynı zamanda bu iki blok arasındaki çatışmalardan faydalanarak kendisine alan açma siyasetine dayanmaktadır. Çatışmaların yoğunlaştığı her alanda, bu iki blok aktörlerini çekerek derinleşen dalaş içinde, kendisine avantajlı gördüğü kesime dayanmayı benimseyen AKP-MHP-Erdoğan güruhu, Suriye ve Doğu Akdeniz merkezli Ortadoğu coğrafyasında, attığı her adımı bu çatışmalı durumdan beslenerek atmıştır.

Neo-Osmanlıcı hayallerle, Osmanlı tokadı atma hayaliyle, emperyalist güçlerin “denge” siyasetiyle askeri işgaller dahil birçok adım atan “TC”, rüyasını gördüğü hayallerine ulaşamamış, bölgesel gelişmeler akabinde gelinen aşamaya kadar, taktiksel bazı manevra alanları yakalasa da, stratejik anlamda şamar yemiştir. İdlib’deki siyasal askeri tıkanmayı, Doğu Akdeniz ile, Doğu Akdeniz’deki tıkanmayı Trablus ile ve tüm bu sahalardaki çamura batma realitesini, Dağlık Karabağ’a fiili askeri gücüyle yer aldığı çatışmalardan beslenerek aşmaya çalışan “TC”, son tahlilde emperyalist güçlerin icazetine mahkum olduğu gerçeğiyle yüz yüze kalmıştır. “Restleşmeler” ve “tersleşmeler” ortamında, dış politikada istikrarı yakalamayan Erdoğan, kırılan omurgayı, “yeni” arayışlarla tedavi etmeye çabalamaktadır.

Bölge özgülünde dış politikada, diplomatik ve askeri olarak sıkışan “TC”, çatışmalı ortamın yarattığı bazı avantajlardan faydalanarak, Batı-Güney-Kuzey Kürdistan’da, Kürt ulusuna karşı kapsamlı işgal ve katliam saldırıları gerçekleştirirken, emperyalist bloklar arasında kendisine “yeni” bir yer açmaya çalışmaktadır. İç ve dış politikada, yaşanan siyasal-iktisadi krizle birlikte, ABD ve AB ile ilişkileri “normalleştirmek” isteyen Erdoğan ve iktidar şürekası, Ukrayna üzerinde kapmaya çalıştığı rolü fırsata çevirerek, “bölgeye dönmeye” hazırlanan Biden yönetiminin gözü kara “ortağı” olmak istiyor. Bu politikasını, Kırım üzerinde kurduğu tarihsel-ulusal-kültürel “miras” üzerinden gerekçelendirse de Kırım’ın Ukrayna’ya bağlanması siyaseti ile, ABD-AB emperyalist güçlerinin hedefi ile bütünleşiyor. Savaş borularının çalmaya başladığı 2014 yılının hemen ardında, 2017 de, Ukrayna lideri Petro Poroşenko ile Erdoğan’ın, Askeri İş birliği başlığı altında, karşılıklı birbirlerine verdiği sözler, ve bu eksende askeri teknik alanda verileceği vaad edilen destek, Ukrayna üzerindeki hesabın başından beri planladığını ortaya koymaktadır.

Yani AKP-MHP-Erdoğan iktidarı, ABD-AB emperyalistlerinin Ukrayna stratejisine gönüllü rol alarak tabi olmak istiyor. Astana konsepti, enerji başta olmak üzere, ekonomik yatırımlar, S-400, F-35 denkleminden çıkamama durumu, bölge politikasında karşı karşıya kalınan tıkanma, “TC”- Rusya ilişkilerinde derin bir çatışmayı mayalamakta ve Biden’den medet umma noktasına ricat edilmiş bulunmaktadır. ABD ve AB emperyalistlerinin, geçmiş ekonomik-siyasal yaptırımlarında, külhanbeyi naraları atan Erdoğan, Biden’ın son Ermeni soykırımı açıklamasında, süt dökmüş uyuz kedi gibi miyavlayarak sitem etmesi, kurmaya çalıştığı ilişkilenmeye “nifak girmesin” teslimiyetinin dışa vurumudur. Lakin Suriye özgülünde, Ortadoğu’da bozguna uğrayan Neo Osmanlıcı hayallere, Karadeniz’de bir gedik açmaya çalışmaktadır. İç ve dış politikada gündeme getirdiği politik argümanların da direk bu gelişmelerle bağlantısı vardır.

ABD’nin Karadeniz’e sınırsız girip çıkmasının arzusunu günceller gibi Montrö’yü tartışmaya açması, Montrö nün bağlayıcı hükümlerinden kurtulmak için, kanal İstanbul’un stratejik devlet projesi tanımlamaları, ABD-AB emperyalist güçlerinin Karadeniz üzerindeki yayılmacı emellerini besleyen gündemler olarak öne çıkmaktadır. AKP -Erdoğan iktidarının, Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan gibi Rus nüfuzunun olduğu alanlarla Askerileştirdiği ilişkilere paralel olarak, ABD-AB emperyalistlerinin müdahaleci politikalarının aynı tarihsel kesitlerde örtüşmesi, bura üzerinde kurulan ilişkilerin yeterli referansıdır.

ABD ve AB emperyalistlerinin, “TC” yi gardı düşmüş bir boksör haline getirmek için, muhtemel yönelimleri gündemden düşmeyecektir. Ha keza, Erdoğan, iki emperyalist blok arasındaki çatışmayı fırsata çevirmek için elindeki bazı kozları kullanması muhtemeldir. Bu her iki emperyalist blokla çatışmalı bir sürecin işlemesine güçlü bir zemin olmaktadır. Son tahlilde Erdoğan, hangi kesime dayanarak Karadeniz’de rol kapmaya çalışacaktır sorusu, bazı gelişmelerle netleşecek bir durumdur. Ama “TC” nin mevcut politik niyeti, NATO şemsiyesi altında, ABD-AB emperyalistlerin stratejisine ortak olma hedefi ile Ukrayna çatışmalarına dahil olmak istemektedir. Bu dalaşta payına Ortadoğu çıkmazı düşecektir. Bunu öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Emperyalistler, kendi stratejilerine çıkar sağladıkları oranda, “TC” iktidarının bazı konumlanışlarına icazet vereceklerdir.

Tüm bu gelişmelerden sonra, Ukrayna emperyalist güçlerin derinleşen çatışmalarının alanı olarak tehlikeli senaryolarla baş başa, savaş riski büyük tampon bir bölge olmuş durumdadır. Rusya’nın askeri sevkiyatla emperyal yayılmacı çıkarlarına çektiği set, ABD ve AB emperyalistlerini, somutta frenlese de çelişkilerin mahiyeti, açık savaş ihtimalini güçlü kılmaktadır. ABD’nin, AB emperyalistleriyle istediği düzeyde kuramadığı birlik ve içte var olan çatışmalı durum, mevcut dengelerde askeri bir çatışmayı ötelemiş durumdadır. Çünkü her emperyalist güç, kendi çıkarlarına göre meseleyi ele almaktadır. Almanya, Rusya’nın yayılmacılığından rahatsız olsa da soğuk savaş dönemi dahil, Rusya ile geliştirdiği ekonomik ticaret, enerji temini gibi başlıklar, en azında süreç bağlamında daha temkinli hareket etmesine neden olmuştur. Ayrıca, açık bir savaş halinin, 2014 sürecinden daha ağır bir sonucunun olması muhtemeldir.

Biden yönetimi, NATO’nun Avrupa emperyalistleri gücüyle hedeflediği birliği kuramaması, mevcut dengelerde frenleyen bir boyut iken, Ukrayna’daki askeri bir çatışmalı halin, Rusya-Çin ilişkilerini daha da güçlendirmesi, ABD-AB açısından kaygı duyulan bir başka nedendir. Dikkat edilirse, ABD-AB emperyalist bloğu, Rusya’nın nüfuz alanlarına dokundukça, Rusya’nın askeri hareketlenmesine paralel Çin’de hareket etmektedir.

Tüm bu genel emperyalist “dengelerden” kaynaklı, ötelenmeye çalışılan askeri savaş haline karşın, Ukrayna sahasında dalaş ve çatışma sürecin esas yönüdür. Çatışmaların hangi kesitte ve hangi güçler üzerinden fiili olarak yaşanacağı, gelişmelere bağlıdır. Ama emperyalist hegemonyanın somut karşılığı, gerici çatışmalardır, gerici savaştır.

Önceki İçerikDKP/BÖG Üyesi Keleş: Faşizmi yıkmak, özgürlüğü kazanmak için tek yol birleşik devrimci mücadeledir!
Sonraki İçerikErmeni-Rum Soykırımının Fermanı, “TC” nin Siyasal-İdeolojik İktidar Çizgisidir!