UNUTMAMAK VE UNUTTURMAMAK!

Her Aralık ayı geldiğinde pek çok dergi sayfalarında, sosyal medyada bu sözcükleri okuruz. Sokaklarda yapılan salon etkinliklerinde atılan sloganlarda bu sözcükleri işitiriz. Okumak, duymak güzel de yetmiyor be dostlar yetmiyor… Ölüme ve öldürdüğünü sanana inat, ateş cehennemlerinden geçsek de, ölümlerin en kalleşçesini görsek de, özgürlük adına, hak ve adalet adına çocuksu gülüşlerimizle bir yerlerden, karlı dağların ardından çıkıp geleceğimizin müjdecisi olabilmeliyiz. İşte o zaman bu sözcüklerin hem bir anlamı olur, hem de geleceği fethetmenin ekilen tohumları olur. Tohumlar başağa durduğunda işte o zaman cellât baltayı kendi ayağına vurur. Unutmayan ve unutturmayanların başı dik alnı açık olur.

19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı’nı, Maraş ve Roboskî Katliamlarını unutmamak ve unutturmamak için ayağa kalkmak, yola koyulmak gerek. Yol uzun ve dolambaçlı. Yol belli: Dağların başında yakılacak isyan ateşleri, kendi kızıl rengini göğe vermeli. Mavi tulumlular, eli oraklıları kavganın ateşinde pişirmeli. Yol uzun ve belli. Bin bir çiçekten beslenen arı misali, binlerce taktik mücadele biçimleriyle, stratejilere taze kan taşınmalı. Ancak o zaman unutmamak ve unutturmamak gerçek anlamlarıyla bütünleşmiş olur.

Faşist TC devleti kuruldu kurulalı mirasçısı olduğu Osmanlı’dan devraldığı katliamlar serüvenine hiç ara vermeden devam edip bugünlere geldi. Kendisinden olmayan farklı toplumsal yapılanmaları; inançları, ulusları ve milliyetleri düşman belledi. Maraşlar, Çorumlar, Sivaslar, Uludere ve 19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı, bu düşmanlık tohumunun ürünü olarak algılanmalıdır.

Çok iyi bilinir ki hapishaneler; ordu ve polis örgütlemesiyle birlikte devletin fiziki baskı aygıtının temel ayaklarından birini oluşturur. Devlet aygıtını elinde tutan egemen sınıflar, kendilerine şu veya bu şekilde muhalefet eden unsurları, kurumları ve toplumsal yapıları ideolojik olarak kuşatma altına alamadığı zaman fiziki baskı araçlarını devreye sokarak onları “etkisiz” hale getirmeye çalışır. Türkiye- Kuzey Kürdistan’da bu baskı ve katliamların gündemden düşmeyişinin nedeni elbette ki faşizmin sürekliliğinden kaynaklanıyor. Faşizm, elbette ki baskıyla, zorla ve şiddetle açıklanacak bir olgu değildir. Onun her şeyden önce ekonomik temelleri ve nedenleri var. Meselenin bu yanını şimdilik geçip, şu gerçeğin altını çizmek gerekir. Dile kolay geliyor ama yaşanması hiç de kolay olmayan zindan direnişleri, açlık grevleri, ölüm orucu eylemleri özellikle taşlaşmış vicdanları bile mum gibi eritirken, buna karşın zaman zaman bedenlerini karanlıklara ve zalimin zorbalığına karşı meşale yapan özgürlük tutsaklarının haykırışlarını en yakınındakiler bile duymadı. O çığlıklar ve o haykırışlar hücre duvarlarına çarparak geri döndü. Bu geri dönüşlerin ve duyulmayışların elbette bir muhasebesinin yapılması gerekmektedir. Hem de en ince ayrıntılarına kadar.        

 

Önceki İçerikÖcalan’ın yol taslağı ve sürecin analizi
Sonraki İçerikPAZAR