Ve Suriye savaşında Rusya sahnede

Sobaları çıkarın bu kış soğuk geçecek

Rusya uçaklarının Suriye semalarında görülmeye başlaması ile birlikte hararetli bir tartışma süreci de başlamış oldu. 90’lardan sonra ABD soğuk savaşın sonra erdiğini ve bu savaşın tartışmasız galibinin kendisi olduğunu tüm dünyaya ilan ediyordu. Hasmı SSCB yenilmişti. Fakat bu savaşın nihai olarak sona ermesi anlamına gelmiyordu. SSCB içinden Emperyalist amaçlarından zerre bir şey kaybetmemiş olan Rusya Federasyonu çıkıyordu. Emperyalizm dünyası için nihai kazananları hiçbir dönem olmamıştır. Bir dönem dünyanın süper gücü olan ve geniş sömürgelerine atfen ‘Güneş Batmayan İmparatorluk’ payesi ile yenilmez sanılan İngiltere’yken sonrasında bu durum değişebiliyor. Ya da 1.Emperyalist paylaşım savasının mağlubu Almanya için ‘işi bitti gözüyle bakılırken’ bu yenilgi sonrası 20 yıl gibi kısa bir süre sonra 2.paylaşım savaşını başlatma iddiasıyla tekrar sahneye çıkabiliyordu.

            Emperyalizm çağı ile doğal kaynakların gaspına dayanan klasik sömürgecilik sona ermiş Pazar ve Enerji kaynaklarının kavgası dönemi başlamıştır. Bu savaşın yeni ve eski aktörlerinin birbirini tasfiye etme mücadelesinin bölgesel ve küresel çatışmaların tamamında görmek mümkündür. Ortadoğu zengin petrol yatakları ile son yüzyıldır tüm emperyalist güçlerin özel olarak ilgilendiği bir coğrafyadır. Cetvelle çizilmiş kadar nizami sınırları, Prenslikleri, Emirlikleri, Krallıkları, Diktatörlükleri ile kullanılmaya müsait bir avuç ‘zengin ’devletçik ve onlara ‘insani yardım, demokrasi götürme’ yarışındaki emperyalistler. Petrol ve silah ticaretinden başka amacı olmayan bu ‘ilgi’ bölgedeki çatışmalarında birincil sebebidir.

            Küresel şirketlerin yüksek karlar için kullanım değeri olmasına bakmaksızın durmaksızın devam eden üretimlerinin sürekliliği enerji kaynakları ile doğrudan ilişkilidir. Enerjiyi kontrol eden dünyayı da kontrol eder. Dünya pazarı bu konuda büyük oranda fosil yakıtlarla üretilen enerjiye bağımlıdır. Günümüz dünyasında bu enerji kaynakları içinde rezerv zenginliği, taşıma-depolama kolaylığı ve ‘çevresel zararlarının azlığı’ ile öne çıkan doğalgazdır. Aşağıdaki tabloda genel hatları ile dünya enerji üretim kaynakları verilmiştir.

 Bu oranlar doğalgaz satıcısı ülkelere yakınlık ve alternatif enerji kaynakları konusundaki ülke politikalarına göre farklılıklar gösterebilmektedir. 2000-2010 yılı arasında tüm dünya da gaz kullanımı %131 artmıştır. Bunda petrol fiyatları ve doğalgazdaki karbon ve kükürt atık maddesi oranlarının etkisi belirleyici olmuştur. Emperyalizm ‘dünyanın hakları’ olduğunu gerçeğini kavrama noktasında da işçi ve insan hakları konusunda olduğu gibi gerici bir sistemdir. Fakat gezegen çevresel felaketlerle ‘haklarını’ geri alıyor. Bu da küresel haydutları zorunlu olarak daha temiz enerji kaynaklarına yönlendiriyor. Türkiye kullanmış olduğu doğalgazın %98’ini,AB %66’sını ithal yoluyla karşılayabiliyor. ABD dünya gaz üretiminin %3’ne sahipken enerji ihtiyacını karşılamak için toplam üretilen gazın %20’sini tüketiyor. Dünyanın süper ekonomilerinin gaza bağımlıklarını anlamada bu alıntı ufuk açıdır: ‘İthalatta birinci sırayı 119 milyar metreküple Japonya alırken, bu ülkeyi 95.8 milyar metreküple Almanya, 81.6 milyar metreküple ABD, 57.3 milyar metreküple İtalya, 54.2 milyar metreküple Güney Kore, 51.9 milyar metreküple Çin, 51.2 milyar metreküple İngiltere, 44.3 milyar metreküple Türkiye, 39.2 milyar metreküple Fransa, 32.8 milyar metreküple Belçika izledi.’(Cumhuriyet Gazetesi)

Buraya kadar genel hatları ile gaz kullanımı ve enerji üretim oranları üzerinde durduk. Fakat esas kavga yoğun talebi olan bu enerji kaynağına sahip olan ülkelerin bunu politik bir silaha çevirme siyaseti üzerinden gelişiyor. Peki, kimdir bu ülkeler? 1-Rusya,2-İran ve 3-Katar. Bu üç ülkenin toplam rezervleri neredeyse dünya doğalgaz rezervlerinin %60’ını oluşturmaktadır. SSCB sonrası dönemde üzerine bir çizik atılan Rusya Federasyonu dünyanın en büyük gaz ihracatçısı rolüyle önemli bir aktör olarak yeniden sahnelere dönüyordu. Rusya AB pazarının gaz ihtiyacının %25’ini Türkiye pazarının ise %65’ini karşılıyor. Bu realite AB ve ABD’yi siyasal ve ekonomik olarak rahatsız etmektedir. Diğer bir büyük gaz üreticisi olan İran’a devam eden ekonomik siyasi yaptırımlar artık dünya için ‘olağan’ biri durum halini almıştır. Dünya rezervinin %14’ne sahip Katar’ın kontrolü ABD için kolay olmakla birlikte boru hatlarından yoksun olmasından kaynaklı gazı sadece sıvılaştırarak (LNG) tankerlerle satabilmekte bu ise hem maliyeti arttırmakta hem de süreklilik anlamında sıkıntılara yol açmaktadır.

Rusya’nın Gaz Krallığını yıkma noktasında ilk operasyon Ukrayna üzerinden yapılmıştı. Çünkü doğalgaz boru hatları bu ülke üzerinden Avrupa’ya gidiyordu. ‘Suyun gözesini alamıyorsak bizde çeşmeyi ele geçiririz’ stratejisi ‘turuncu devrim’ olarak dünyaya lanse edildi. AB ve ABD’nin yine ‘demokrasi’ ihraç edeceği tutmuştu. Seçimleri Rusya yanlısı bir lider kazanmışken hile yapıldığı gerekçesi ise bir ‘halk ayaklanması’ tertiplenmiş tekrar yapılan seçimleri AB yanlısı bir lider kazanmıştı. Bıçak sırtı devam eden bu süreç 2010’da Rus yanlısı bir hükûmetin seçimleri kazanması ile belli bir rahatlama yaşıyordu. AB’nin 2013 yılında Rus yanlısı hükümete teklif ettiği ticari ortaklık anlaşmasının reddinin gerekçe gösteren AB yanlılarının isyanı ve hükümeti devirmesi sonrasında Rusya Kırım’ı işgal ediyor, Rus yanlısı Navorrosiya milislerini destekleyerek iki büyük Ukrayna kentini ele geçirip Navorrosiye Federal Devletini kurduruyordu. Keza ilhak edilen Kırım bir referandumla Rusya federasyonuna katılma kararı veriyordu. Rusya’nın askeri seçenek dâhil tüm yolları kullanma kararlılığı AB-ABD güçlerinin bu planını büyük oranda boşa çıkarıyordu. Yine aynı döneme denk bir süreçte (1999-2009) ne tesadüftür ki 3.büyük gaz üretici olan Katar, İslam ülkesi olduğunu hatırlıyor gayrı resmi olarak ve Çeçen savasını mali destekleme kararı alıyordu. Ruslar bu sorunu da kanlı yöntemlerle bastırıyordu.

Rusya’nın enerji hegemonyasının kırılması noktasında strateji değişikliğine gidilmesi AB ve ABD için artık bir zorunluluk halini almıştı. Ukrayna ve Çeçenistan hamleleri boşa çıkarılmış. Bu süreç boyunca Rusya 2009 yılında Avrupa’nın 2014’de ise Ukrayna’nın gazını kış aylarında keserek gövde gösterisi yapmaktan da geri durmamıştı. 2011 yılında yaşanan Fukişima Nükleer kazası sonrası 54 nükleer santralinin 52’sini kapama karar alan 130 milyonluk Dev Asya ekonomisi Japonya’nın da bu kervana katılması uzak bir olasılık değildi. ABD’nin siyasi baskısı ile enerji ihtiyacını Ortadoğu ülkelerinden petrol ve LNG alarak karşılayan Japan ekonomisinin uzun süre taşıma su ile dönmesi mümkün değildi. 2011 yılında İran-Irak ve Suriye arasında varılan bir mutabakatla İran gazının Irak üzerinden geçecek bir boru hattı ile Suriye’nin Akdeniz’deki Tartus Limanından dünyaya satılması kararlaştırılıyordu. Şii Boru Hattı’ denilen ve yaşama geçemeyen bu projeye en büyük itiraz ABD, Katar, İsrail ve Suudi Arabistan’dan geliyordu. Aynı yıl içinde Katar’ın Esad yönetimine Ürdün, Suriye, Türkiye ve Avrupa’ya uzanacak bir doğalgaz boru hattı çekilmesi teklifinin reddedilmesi ile Suriye Savaşının fitili de gayrı resmi olarak ateşleniyordu.

Türkiye’nin Lojistik, Katar ve Suudilerin ekonomik İsrail-ABD’nin siyasi desteği ile bir ‘Suriye Muhalefeti’ yaratılması artık bir zorunluluktu. Dr.Frankestain Ortadoğu ve Ön Asya’dan topladığı radikal gruplarla bir tasarım işine girişmişti yine. Türkiye cephesinde ise ortak bakanlar kurulu toplantıları yapılan Suriye Hükümeti ve ‘Esad Biraderim’ bir gecede ‘çocuk katili Esed’ oluveriyordu. Afganistan ve Irak işgalinde içine girdiği bataklık ve geride bıraktığı kaosun travmasını henüz atlatamayan ABD böylesi bir savaşta fiili yer almaya sıcak bakmıyordu. Büyük abi pozları ve bölgesel güç nidaları ile çaka satan yerel haydut devlet içinse bu iş kendi başlarına altından kalkmayacakları kadar güçtü. AKP hükümetinin Suriye işgali rüyaları TSK tarafından her seferinde ‘böyle bir kapasitemiz yok’ denilerek durduruluyordu. Uç saatte Şam’ı alanlar konsolosluk personelini bile kurtaramıyordu. Esad rejimini devirmesi için finansa edilen çetelerin denetimden çıkması ve Kürt direnişi yeni bir kaos eşiğine varılıyordu.

2013 yılında dünya piyasalarında ekonomi yasalarına tezat bir durum yaşanmaya başlıyordu. Küresel ölçekte petrol talebinde herhangi bir düşme olmamasına karsın petrol fiyatları düşme eğilimi içerisine girmişti. 2009 ekonomik krizinin dünya piyasalarında yakıcı olarak hissedildiği ve küresel ekonomilerin durgunluğa girdiği dönemde bile petrol fiyatlarında bu tür dalgalanmalar gözlenmemişti. 2013 Ocak ayında petrol varil fiyatı 120 USD civarında iken 2015 Ağustosunda bu fiyat 45 USD’ye kadar düşüyordu. Bu düşüşün başlıca sebebi Suudi Arabistan, Nijerya ve Kuveyt’in talebin üzerinde petrolü piyasaya sürmesiydi. Suudi Arabistan Enerji bakanı 2014 yılında ’20 Usd’ye bile düşse üretimi kesinlikle azaltmayacağız’ açıklaması yapıyordu. Millî gelirinin neredeyse tamamı petrol satışına dayanan ülkeler için bu ‘hayırseverlik’ oldukça manidardı elbette. Varil maliyeti 7 USD olan petrolün 120 usd’ye satılması bu pazardaki vurguncu etkisinin en bariz göstergesiydi aslında. Ve bu vurgun çetesinin fiyat indirmedeki esas amacı dış gelirlerinin %60’ını petrol gelirlerinden sağlayan Rusya’yı ekonomik bir krize sokmaktı. ABD petrol üreten ülkelere üretimi kısmamaları için baskı yaparken Rus kamu ve özel bankalarına AB-ABD’den herhangi finansman kaynağı verilmesini yaptırımlarla engelliyordu. Petrol fiyatlarındaki her 1 USD’lik düşüş Rus ekonomisine 2,2 milyar USD kayıp olarak yansıyordu. Rus rublesi 2014 yılı içerisinde %60 değer kaybediyordu. Rus halkı yoksullaşıyor, işsizlik artıyordu. Türkiye pazarında ‘bu sene Rus turistler gelmedi’ olarak yansımasını bulan bu durumun suç ortaklarından biri de AKP hükümetiydi aslında. Her zamanki gibi kurtla boğup çobanla ağlıyorlardı.

N nihayetinde Suriye’nin talebi ile Rusya uluslararası ‘hukuka’ uygun bir şekilde Suriye’ye girdi. Rus jetlerinin IŞİD mevzilerini bombalamasının ardından petrol varil fiyatları %10 artış gösteriyordu. Hemen ardından Rusya enerji bakanı 2016 yılı için varil fiyatı beklentilerinin 60-70 USD civarında olmasını beklediğini açıklarken Rus Enerji Devi Lukoil bu fiyatın 100 USD olması gerektiğini söylüyordu. Rusya’nın Suriye hamlesi klasik bir soğuk savaş hamlesi olmaktan farklı olarak stratejik bir konumlanıştır. AB ve Türkiye pazarını korumak, yeni açılacak Japonya pazarının sağlama almak için buna mecburdur. Bu mecburiyet ona savaşta dâhil tüm seçenekleri masaya koyduruyor. Bundan sonrası için ABD ve NATO’nun karşı sert açıklamaları ve bölgesel savaşlar olasıdır. Türkiye ise iğnesiz arı misali vızıldamaktan öte bir şey yapamaz. Kış gelmeden TOKİ’nin yaptığı ve içerisine baca tertibatı koymadığı 16 katlı dört daireli gökdelenlerine baca sistemi eklemek en akıllıca hamlesi olur zira bu kış soğuk geçecek görünüyor.

 Κaynaklar: cumhuriyet.com.tr/wikipedia.org/ntv.com.tr/bbc.turkce/suptniknews.com/al-monitor.com

Önceki İçerikErkek egemen gerici zihniyete savaş aç!
Sonraki İçerikDersim’de Kadınlar haykırdı; Mücadeleyi büyütüyoruz! (Foto haber)