Yakın Bellek Işığında Günün Gelişmeleriyle Erdoğan/AKP İktidarı!

Bir yığın değerlendirme ve muhasebenin yapılması mümkün. Ancak şimdinin görevi sivil faşist darbe iktidarın uyguladığı açık faşizme karşı tüm demokratik, devrimci ve sosyalist güçlerin ortak mücadele zemininde hareket ederek faşist terör dalgasına bent olma sorumluluğuyla hareket etmektir. Bu tarihsel bir sorumluluk ve görevdir. Faşizme karşı mücadele esas ve birincildir. Zira bu, sadece Kürt ulusunun geleceği veya kölelik esareti altına alınmasıyla sınırlı bir süreç değil, coğrafyamız proletaryası ve halk kitlelerinin kaderiyle ilgili ağır faşist bir süreçtir. Elbette salt Kürt ulusuna dönük saldırganlık boyutu da vazgeçilmez bir mücadele ve karşı koyuş gerekçesidir. Fakat sürecin daha kapsamlı olup genel bir faşizm ve faşist dalga süreci olarak anlamlı olduğu kavranmak durumundadır.

Bu anlamda tüm ilerici, demokrat, devrimci ve sosyalist güçler beklemeksizin faşist dalgaya karşı her alanda direniş ve mücadele sergilemesi tarihsel görev ve zorunluluktur. Bedeller ödeme pahasına faşizme karşı barikat olma bilinciyle her türden tepki, direniş ve mücadele pratiğiyle eyleme geçmek şarttır.

HABER MERKEZİ (06.11.2016)-İktidar ve HDP’li heyetlerden oluşan iki taraf görüşme-diyalog heyetlerinin diplomatik trafiği ile tüm kamuoyunca izlenen, ‘’Akil Adamlar Heyetlerinin’’ oluşturulmasına ve hatta ‘’Barış Guruplarının’’ sınırdan girip Türk devletine teslim olmasına dayanan, ve/veya ‘’İmralı ve Kandil’’ arası dokunan mekiklerle ‘’Müzakere’’ ve Dolmabahçe Mutabakatına’’ varıp orada Erdoğan tarafından masanın çiftelenerek devrilmesiyle son bularak keskin çatışmaya dönüşen ama öncesinden ‘’Çözüm-Açılım süreci’’, ‘’İleri demokrasi’’ demagojisi ile ‘’komşularla sıfır sorun’’ safsatalarına sahne olan, şimdilerde ise tüm komşularla sorunlu ve çatışma içinde olup Kürt ulusuna barbarca katliamları soykırıma tırmanan ya da Kürt belediyelerini görevden alıp yerlerine iktidarın memurları olarak kayyumların atanmasına tanık olan, bununla yetinmeyip seçilmiş olan belediye başkanlarının tutuklanmasıyla başlatılıp genel seçimlerde millet vekili olarak seçilip HDP olarak parlamentoya giren Kürt ulusun siyasi temsilcileri veya Kürt ulusunun iradesini temsil eden HDP eş genel başkanları ve milletvekillerinin tutuklanmasıyla Kürtler adına tek bir sese tahammül etmeyen, bu son açık faşist saldırganlığını eski ortağı cemaat tarafından gerçekleştirilen askeri faşist darbe girişimine maruz kalma gerekçesiyle Olağanüstü hal ve Kanun hükmünde kararnameler yönetimi altında sivil darbe hukukuyla yasallaştıran, cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan’ın bizzat dâhil olup bakanlarının ve aile efradının yolsuzluklarıyla ‘’it ölüsü’’ gibi çevreye pis kokular saçan, ‘’MİT tırları’’ gerçeğiyle IŞİD’e silah ve para taşıdığı deşifre olan, atadığı başbakan Davutoğlu’nu kendi başkanlık sultası uğruna ve tek adam diktasıyla hukuk zemininden yoksun ve tamamen keyfi bir şekilde görevden alan, Gezi-Haziran ayaklanmasına kaynaklık eden veya bu büyük ayaklanmayla muhatap olup bunu kanla bastıran, sivil faşist çetelerini deveye koyarak göstericileri işkenceler eşliğinde katleden, Sur, Cizre, Nusaybin, Varto vb Kürt yerleşkelerini barbar katliamlarla yerle bir eden, Cemaat tasfiyesiyle birlikte tüm muhalif kesimleri tasfiye eden, eleştiren muhalif her sesi bastırıp hapse atan, muhalif durumdaki TV, Radyo ve gazeteleri kapatan ve basın çalışanlarını hapse tıkayan, burjuva basına bile tahammül etmeyerek Cumhuriyet gazetesini basıp yetki ve çalışanlarını tutuklayan, maden işçilerini diri diri madenlere gömerek katledilmesine yol açan ve bu cinayetleri ‘’fıtratta var’’ diyerek meşrulaştırmaya çalışarak patron ve sermayedarların işçi cinayetlerini olağanlaştırarak bu cinayetlerdeki ortaklığını beyan eden, ‘’mahalle baskısını’’ örgütleyerek halkın yaşamına müdahale edip kadınların cinsiyetçi gerici saldırılara maruz kalmasının yolunu sonuna kadar açıp kadınların katledilmesini meşrulaştıran, çocuklara cinsel istismarı olağanlaştıran, sanata ve şiire saldırarak bu çalışmaları bomba olarak değerlendiren, güvenlik yasası ve ‘’makul şüphe’’ düzeyinde faşist yasalar çıkararak polis ve askere her türlü yetkiler vererek katliamlar yapmasını meşrulaştıran ve daha sayfalar dolusu sıralanabilecek faşist baskı ve katliamlar gerçekleştiren bu iktidardır. Erdoğan komutasındaki AKP iktidarının en masum sicili bu tablodakinden daha iyi değildir.

Bu kadarıyla yetinsek bile, bu tablo en ağır faşist diktatörlüğü, en açık faşizmi resmeden tekçi, ırkçı,‘’sivillik’’ altında vesayetçi, Sünni-Türk ümmetçisi, İslami şeriat yasalarıyla faşist şiddeti birleştiren başkanlık yolunda koyu faşist bir tek adam diktatörlüktür. Şeriat yasalarıyla yeni Osmanlıcılığı açık-gizli ajanda olarak taşıyan ve bunu ‘’sessiz devrimleri’’ olarak itiraf eden ülke tarihinin en gerici, en faşist, en bağnaz, en despotik iktidarların başında gelir Erdoğan/AKP iktidarı. Evet, Erdoğan sultası hakkında daha fazlasını söylemek elbette mümkün fakat fazlasına gerek bırakmayan yeterlilikte faşist çürümüşlüğün gözler önünde olduğu bir iktidar karakteri tabloda mevcuttur.

Somut meseleye gelirsek; kan emici bir vampirden zerrece eksiği olmayan bu barbar-faşist iktidar bugün Kürt ulusunu teslim alıp direncini kırarak başkanlığı önündeki engelleri kaldırmak ve aynı zamanda uluslar arası alan başa olmak üzere ülke içindeki sıkışmışlığı atlatmak ya da bastırarak iktidarı ile kendi güvenliğini sağlama almak için uyguladığı baskı ve katliamları yeterli bulmayarak, tekerine çomak soktuğunu değerlendirdiği bütün eleştiri, muhalif ve alternatif cepheyi hapsetmek ve katletmek dâhil her türden baskıyla sindirip susturmaya çalışmaktadır. Bu sürecin önemli bir ayağı basına dönük yasak, kapatma, tutuklamalara varan baskılarken, en uç barbarlık noktasını kendi yasaları çerçevesinde olmak kaydıyla parlamentoda onlarca milletvekiliyle Kürt ulusunun siyasi temsilcisi ve iradesi durumundaki siyasi parti olan HDP’ye dönük dizayn ya da kendine entegrasyonunu sağlama politikalarıyla uygulanan ırkçı-faşist baskılardır. Daha açığı HDP eş genel başkanları, gurup başkan vekilleri ve milletvekillerini kapsayan tutuklama terörünün uygulanmasıdır. Bu terör HDP şahsında Kürt ulusunun iradesine yapılmış açık bir ırkçı-faşist darbedir. Kürt ulusal kitleleri tarafından seçilmiş olan ve dolayısıyla ulusun iradesini temsil eden milletvekillerinin tutuklaması ulusun iradesine darbeden daha az anlam taşımadığı gibi, bu darbe veya tutuklamalar iktidarın kendi yasalarını çiğnemesinin de açık kanıtıdır. Ki, iktidarın uyguladığı yasa dışılığı ve faşizmi alenen savunduğu da gizli değil, aşikârdır…

Çelişkinin sırıttığı yer şudur. Kandil ve İmralı ile yukarıda belirttiğimiz gibi görüşen, diyalog yürüten, heyetler oluşturup müzakere yürüten vb vs bizzat bu iktidardı. Şimdi, HDP’li eş genel başkanları ve milletvekillerini tutuklayıp yargılamanın gerekçelerini kendilerinin yürüttüğü ilişki ve görüşmelerle oluşturmaktadır. Bu, HDP vekillerinden heyetler oluşturup Kandil’e vb gönderen ve bu süreci yöneten ve yürüten Erdoğan ile AKP iktidarının HDP’li milletvekillerine uyguladığı açık bir tuzaktır. Zira söz konusu vekillerin tutuklanmasına gerekçe olarak ileri sürülen ilişki ve faaliyetleri bizzat Erdoğan ve AKP tarafından planlanmış olup, kendilerince de yürütülen ilişki ve faaliyetlerdir. Bu anlamda eğer HDP milletvekilleri suçlu iseler ya da suç işlemişler ise, aynı suçu Erdoğan ve güruhu da işlemiştir, birinci dereceden suçlular kendileridir. Ve eğer HDP milletvekilleri bu ilişki ve faaliyetlerinden dolayı tutuklanıyor ise, öncelikle Erdoğan ve şürekâsının tutuklanması gerekmektedir. Ancak, devlet, yasa ve hukuk kendilerinin olduğu için ve yargının iktidar tarafından kontrol altına alınıp bir tetikçi olarak ulanıldığı için Erdoğan ve AKP değil, HDP’li vekiller tutuklanıp yargılanmaktadır, bu kadar açık. Ki, gerici faşist hâkim sınıflar ve düzenlerinden başka bir şey de beklenemez. Beklenemez demişken, ‘’yetmez ama evetçilerin’’ ve Erdoğan/AKP güruhundan şu veya bu gerekçeyle beklentiler içine giren bilumum kesim ve yapıların yanılsamalarını köklü bir şekilde muhasebede ederek ders çıkarmasın gerekliliğinin de altını çizmekte fayda vardır.

Bir yığın değerlendirme ve muhasebenin yapılması mümkün. Ancak şimdinin görevi sivil faşist darbe iktidarın uyguladığı açık faşizme karşı tüm demokratik, devrimci ve sosyalist güçlerin ortak mücadele zemininde hareket ederek faşist terör dalgasına bent olma sorumluluğuyla hareket etmektir. Bu tarihsel bir sorumluluk ve görevdir. Faşizme karşı mücadele esas ve birincildir. Zira bu, sadece Kürt ulusunun geleceği veya kölelik esareti altına alınmasıyla sınırlı bir süreç değil, coğrafyamız proletaryası ve halk kitlelerinin kaderiyle ilgili ağır faşist bir süreçtir. Elbette salt Kürt ulusuna dönük saldırganlık boyutu da vazgeçilmez bir mücadele ve karşı koyuş gerekçesidir. Fakat sürecin daha kapsamlı olup genel bir faşizm ve faşist dalga süreci olarak anlamlı olduğu kavranmak durumundadır.

Bu anlamda tüm ilerici, demokrat, devrimci ve sosyalist güçler beklemeksizin faşist dalgaya karşı her alanda direniş ve mücadele sergilemesi tarihsel görev ve zorunluluktur. Bedeller ödeme pahasına faşizme karşı barikat olma bilinciyle her türden tepki, direniş ve mücadele pratiğiyle eyleme geçmek şarttır.

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikŞişli’de HDP’lilerin tutuklanmasına karşı eyleme polis saldırdı / Yenilendi
Sonraki İçerikHDP Meclisteki çalışmalarını durdurdu