YAŞANAN SÜREÇ VE ULUSAL HAREKETİN TUTUMU

Malum gericiler arasında çatışma var. İktidardaki güç dengesi ve çıkar çatışması… AKP/Cemaat koalisyonu ya da ikili iktidar zeminindeki örtülü gerçeklik çatırdadı. Bu süreçten siyasi olarak nemalanmak isteyen faşist düzen partileri, bu hedefleri doğrultusunda siyaset izlemektedirler. Daha doğrusu bu süreç emperyalist aktörlerle birlikte ve hatta onların tayin ediciliğinde olmak kaydıyla birlikte geliştirilen kapsamlı bir konsepttir. Salt Kemalist klik veya CHP’nin sürecin odağında olduğunu düşünmek ham hayal olur. CHP ve Kemalist temsil ya da çevrelerin hepsi, MHP ve diğer belli çevreler, elbette bu süreci gerici iktidar hedefleri ve bencil çıkarları doğrultusunda değerlendirme peşindedir. Devletin daha fazla teşhir olmamasından duydukları kaygıyı saymazsak tabi… Faşist düzen partilerinin durumu buyken, BDP de bu süreçte belli bir politika izlemekte, bir portre ortaya koymaktadır. BDP’nin sergilediği bu portrenin çok parlak olduğunu söylemek maalesef ki mümkün değil. BDP de kendi hedefleri doğrultusunda süreci lehine kullanmak istiyor elbet. Ancak aldığı pozisyon ulusal statü, mağduriyet ve siyasi durumuna uygun düşmemektedir.

BDP yukarıdaki kaygı veya bakış açısıyla hareket ederken, süreçte atak, etkin bir siyasi hat izlemiyor, bilakis kontrollü eleştiriler dışında objektif olarak AKP’nin yanında durma görünümü yansıtıyor. ‘Barış sürecini’ elde tutup kaybetmemek için ve elbette cemaatin Kürt düşmanlığında sınır tanımayan ırkçı faşist niteliğinin de katkısıyla, BDP izlediği siyaset ve aldığı tavır tutumla objektif olarak AKP’nin yanında, en azında karşısında durmadığını sergiliyor.

BDP veya genel olarak Kürt ulusal cephesinin bu eğilimlerinde AKP’nin siyaseten attığı adım ve taktiklerin de rolü vardır. Örneğin, el altından da olsa Sakine Cansızların katlini Cemaate fatura ettiler. Ki bu doğru da olabilir, zira Cemaat ırkçılıkta kimseye pabuç bırakmayacak düzeyde koyu bir faşist tablo ortaya koymaktadır. Ancak söz konusu katliamda AKP’nin doğrudan sorumlu olduğu da inkar edilemez ve unutulamaz. Şimdi bir şeyler gevelemesi samimi olmadığının ve suçlu olduğunun da kanıtıdır. Cinayetlerin nasıl gerçekleştirildiğini, kimler tarafından gerçekleştirildiğini bildiği halde bunlara ortak olmuştur. Çelişkiye düşünce deşifre etmektedir. Açıklaması onun suçunu hafifletmez. (Şimdi tersinden gelişme olarak MİT ile tetikçinin konuşmaları basına yansısa da ilk algı Cemaati işaret ediyordu…) Özcesi, AKP’nin bu burjuva uyanık politikasından hareketle BDP / Kürt cephesi tabiatıyla Cemaat karşıtı tavır alıp fiilen de AKP yanlısı bir algı yaratmaktadır.

AKP’nin BDP’nin desteğini alma konusundaki manevrası, taktiği salt bu değildi elbette. ‘KCK operasyonlarını’ Cemaat ve savcılarına vb havale ederek kendisini masum gösteriyor.Cemaatin tek suçlu olduğunu ilan ederek Cemaat karşıtlarını çoğaltarak karşısındaki güçleri objektif olarak yanına çekiyor, en azından nötrleştiriyor. Böylece Cemaat karşıtlığını geliştirip kendisiyle Cemaat arasındaki çatışmada avantaj sağlamak, öte taraftan suçları Cemaate havale ederek kendisine dönük tepki ve eleştirileri de boşa çıkarmak istiyor. ‘KCK operasyonlarının’ Cemaat savcılarının işi olduğunu pekiştirmek için de içeride bulunan BDP Milletvekillerini hemen salıverdi. (Bu arada CHP’li vekilleri bırakmasının da buna dönük hesapların parçası olduğunu söylemek doğrudur.) Kısacası BDP AKP’nin bu taktiklerinden de etkilenerek ve esasta da barış sürecini sağlama almak için AKP’nin bu zorlu sürecinde AKP’nin üstüne gitmiyor, bilakis bu dönemdeki siyasetiyle objektif olarak destek sunmuş oluyor. BDP’nin veya genel olarak Kürt Ulusal cephesinin bu süreçte pragmatist siyaset izlediği söylenebilir.

Sakine Cansız ve yoldaşlarının katledilişinin yıl dönümünde BDP / Kürt cephesinin tavır ve protestoda atak olmadığını, tersine pasif tepkiyle yetindiği görüldü. Aynı yaklaşım Roboski Katliamı’nın yıl dönümü protestoları için de geçerli olduğunu ekleyelim.

KCK davasında binlerce Kürt hapisteyken milletvekillerinin bırakılması BDP’nin hükümete sıcak yapması için asla yeterli değildir. Hele hele iktidarın canice katliamları karşısında “Cemaat yaptı’’ gerekçesiyle iktidarın sorumluluğu hakkında tereddüde düşülmesi ve gerekli tavır tutumu almakta zorlanması asla doğru olamaz. Katledilişine itiraz etti diye ‘Barış’ yapılmayacaksa veya katledilişine itiraz etti diye kendisine ‘Barış’ fazla görülecekse, kahrolsun o barış!

Bugün basına yansıyan haber ve ses kayıtları Sakine Cansızların katledilişini MİT’in organize ettiğini ortaya koymaktadır. AKP yetkilileri, adalet bakanı bu haber veya ses kayıtlarının tamamen yalan olduğunu söylese de bu katliamın TC devleti ve iktidar tarafından gerçekleştirildiği su götürmez gerçektir. Nitekim yargılanan tetikçinin mahkemesinde de ‘’Türkiye ile görüştüğü’’ vb saptanmıştı. Cemaatte yapsa, başka bir erk de yapsa AKP iktidarı doğrudan bu katliamdan sorumludur. AKP iktidarının elindeki kan izinin büyük bölümü Kürt kanından oluşmaktadır. Kürtlerin kanına elini bulamış olan ve daha dün Roboski’de içinde çocukların da olduğu 34 masum köylüyü canice katleden AKP, asla Kürtlere dost olamaz. BDP veya Kürt cephesi bu konudaki hatalı çizgi ve kırılganlığını aşmazsa daha kötü serüvenlere sürüklenmekten kurtulamaz. BDP ve Kürt cephesi asla Sakinelerin ve Roboski’nin hesabını sormaktan vazgeçmemelidir. Pragmatist siyaset fayda değil, zarar verir.

Son olarak Sakine Cansızları katledilişlerinin yıl dönümünde saygıyla anıyor, selamlıyoruz!

Önceki İçerikKomprador tekelci burjuva klikler ve ‘Paralel devletçilik’ üzerine!
Sonraki İçerikNESNEL GERÇEKLER- PROGRAM- STRATEJİ VE 3. KONGRE