YENİ BİR DÜNYA MÜMKÜNDÜR!

Kadına yönelik şiddetin artık günlük yaşamın bir parçası haline geldiği bir süreci yaşıyoruz. Kadın kırımının yaşandığı bu süreç yaratılan eril söylemlerle sürekli besleniyor ve günde neredeyse beş kadının vahşice öldürülmelerini gazete sayfalarında okuyoruz. Kadınların ve kadın hareketlerinin yürütttükleri mücadele bir farkındalık yaratsada çözüm olabilme noktasında yetersiz kaldığı hepimizin bilgisi dahilindedir. Var olan gücüyle sokaklara dökülen kadın hareketleri kadına yönelik şiddetin son 12 yıl içerisindeki artışına karşı sokaklarda gösteriler düzenliyor, bildirgeler yayınlıyor, devlet yetkililerini göreve çağırıp kadını koruma amaçlı yasal düzenlemelerin yapılmasını ve şiddet cezalarına karşı indirim uygulanmaması, şiddet gören kadının beyanının esas alınması gibi birçok noktada öneriler sunarak yaşanan şiddeti önleme noktasında çaba sarfediyorlar. Fakat gün geçtikçe eril söylemlerini arttıran ve kesinlikle kadının kendi öz gücüyle toplum içinde yer almasını istemeyen, sürekli onu bastıran, eşitlik noktasında kadını sadece ev içerisinde erkeğin denetiminde rol oynayabilecek bir konuma iten bugünkü iktidarın kadına yönelik şiddeti besleyip teşvik etmekten başka yaptığı hiç birşey olmamıştır ve olmayacaktır da. Çünkü bu sistemin fıtratında kadının adı ve yeri yoktur.

Tüm bu yaşanılanlar karşısında kadına düşen kendine has özgün duruşlar sergilemek ve sosyal- ekonomik yaşamın içinde yer alarak sürece müdahale etmektir. Çünkü yaratılmak istenen kadın tipi bügünün sorunu değil. Tarihi bir bütün incelediğinizde erkek egemen anlayışlar kadın cinsi üzerinde sistematik bir kırıma gitmiş ve kendi sistemini devam ettirmenin aracı haline getirilmek istenen bir kadın tipi yaratmaya çalışmıştır ve bunu başarmak içinde kadına yönelik her türlü şiddeti uygulamıştır.

Tamda bu aşamada toplumsal devrimin yedek gücü olarak değilde esas öznesi olan kadınların önderliğe soyunarak iktidarı hedefleme perspektifini gündemimiz olarak tartışmalıyız. Kadının her gün acımasız cinayetlere kurban gitmesini bu sistemin yaratıcılarının insafına bırakamayız. Tüm alanlara çıkmalı ve yaratılmak istenen ‘mağdur’ kimliğinden arınmalıdır kadın. Herkesin bizi kurtardığı durumlardan çıkıp özgün mücadelenin nihai sonuca gidecek örgütlenmelerini yaratmalıdır kadın. Biz kadınlar politik arenaların politik özneleri olmalıyız. Bize yönelik tüm baskılara karşı bir duruş yakalamak zorundayız. Sadece ezilen cins olarak ezene duyduğumuz kin değildir bizi devrimcileştiren. Bizim kadın mücadelesine bakışımız ezilen ulusa ve ezilen inançlara bakışımızdır. Bizler sorun değiliz ve hiçbir zamanda olmadık. Asıl sorun veya sorun yaratan içinde yaşamak zorunda olduğumuz erkek egemen sistemdir. Dolayısıyla bu duruma karşı ertelenmeksizin her gün sisteme vuran ve sürekliliği olan bir mücadele yürütmeliyiz ve karşı cinsin sürekli gündem yaparak yaratılan değer yargılarını ve algıları değiştirme ve dönüştürme çabası içinde olmalıyız. Özünde bir zihniyet devrimidir bir anlamda bizim prangalarımızı kıracak olan.

Binlerce yıldır şekillenen bir kadın cinsinin değişimi de bugünden yarına olmayacaktır veya gerçekleşecek bir devrim tek başına kadını kurtarmayacak, kurtaramayacaktır. Toplumsal yapının değişimi tek başına yeterli değildir. Günbegün süren zorlu mücadelelerle kadın yetkinleşerek, toplumsal değişimin içinde yer alarak onu değiştiren en temel özne olacak ve böylelikle “Kadınlar İktidara, Kadınlar Yönetime” perspektifiyle değişim ve dönüşüm başlayacaktır.

Yukarıda ifade ettiğimiz sorunlar ve her türden egemenliğe karşı mücadeleleri başta kadınlar olmak üzere ilerici insanlık, dünyanın değişik yerlerinde somut olarak sürdürmektedir. Günümüz şartlarında bu mücadelede en öne çıkan kadın direnişi, İŞİD/DAİŞ denilen ve ortaya çıkmasında emperyalizmin önemli rol oynadığı, Türkiye devleti/hükümeti başta olmak üzere, bölge gericiliğinin beslediği, büyüttüğü, silahlandırdığı insan düşmanı yaratıklara karşı, Kobane’de Kürt kadınının büyük bedeller karşılığında kazandığı muazzam zafer, tarihsel bir  kazanımdır. Deyim yerindeyse sadece İŞİD değil, dünya gericiliği Kobane’de Kürt kadınının özgürlük sevdasına çarparak yenilmiştir. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da komünist kadınlar, devrimci kadınlar mücadele saflarında yer alarak gericiliğe meydan okumuş ve okumaya devam etmektedirler. Devrimci mücadeledeki köklü geleneğin ortaya çıkardığı muazzam kadın potansiyelinin bir sonucu olarak birçok komünist- devrimci- yurtsever önder kadın var olmuştur. Tamda burada unutmadığımız Barbara Anna Kistler bu şanlı kavganın  Enternasyonalist devrimcileri yarattığı kadınlarımızdan biridir!

Bu tarihi gerçekler tekrar tekrar göstermiştir ki, erkek egemen gericiliğe karşı mücadelede zaferler kazanmak kadınlar için fazlasıyla vardır. Kadın mücadelesinin “Yeni Bir Dünya Mümkündür” şiarı doğrultusunda gericiliğin her türlüsünü yenilgiye uğratacağımıza ve özgürlüğü kazanacağımıza olan inancımız tamdır!

Önceki İçerikSOSYALİST DEVRİM PROGRAMINI KAVRAYALIM GÜNCELLEŞTİRELİM
Sonraki İçerikNASIL RESİM YAPIYORUM