Yeni kabine ve meclis iç tüzük değişikliklerinin arka planı üzerine!

Faşist diktatörlüğün bütün bu saldırıları ezilen Kürt milletinin kendi kaderini tayin etmek girişimini Kürdistan’ın her parçasında engellemek ve kendi yaşamını düzenlemek korkusunun yanı sıra, ezilen halk kitlelerin kaderlerini ellerine almasını bastırma girişimleridir. “Suriye sınırları içinde bir şer oluşumuna izin vermeyeceğiz” “Irak’ta Kürt referandumuna kalkanlar pişman olacaklar” biçimdeki MGK açıklamaları, duydukları korkuyu açığa çıkarmaktadır. Bu bakımdan şer ittifakına itaat eden yeni bir Kabine, Meclis iç tüzük değişikliği, ilerde yapılacak yeni düzenleme hamlelerin hemen hepsi emekçi halklar üzerinde büyük bir baskı ve özellikle Kürtler üzerinde yitirdikleri kontrolü yeniden sağlama alma girişiminden başka bir anlamı yoktur

HABER MERKEZİ(08.08.2017)-Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 2.Sayısında yayınlanan ‘’Yeni kabine ve meclis iç tüzük değişikliklerinin arka planı üzerine’’ başlıklı makaleyi takipçilerimizle paylaşıyoruz.

‘’Çeşitli zamanlarda ülkemizde olup biten politik gelişmeler üzerine tavrımızı belirlemiş ve neler olabileceğini ve neler yapmamız gerektiğini anlatmaya çalışmıştık. Dikkatlice izlendiğinde yetkileri tek elden toplayıp merkezileşmeye çalışan karşı-devrim, kendi planlarını adım adım hayata geçirmekte ve hayata geçirilen bu planlar söylediklerimizi önemli ölçüde doğrulamaktadır. Süreç devam ediyor ve içinde bulunulan bu süreç, her hangi bir nedenle değiştirilmedikçe, kendi mantıki sonucuna göre ilerleyeceğini belirtelim. Başka türlü olması zaten beklenemez. Durumu kısaca şöyle izah edebiliriz.

15 Temmuz 2016 darbe girişimi ile başlayarak bir başka karşı-darbeye dönüştürülen ve 16 Nisan 2017 hileli referandumu ile doludizgin ilerletilen ve sonrasında AKP kongresi ile parti içinde muhalefet edebileceklerin ellerinden bütün imkânlar alınarak tek adam durumuna getirilen Tayyip Erdoğan’a verilmesi gibi daha birçok yeni gelişmeler vuku buldu. Bütün bu gelişmeler bir zincirin halkaları şeklinde örülüp sürdürülmektedir. Bu sürecin bir devamı olarak devleti yönetecek olan yeni kabine de belirlenmiş oldu. Bütün yetkileri elinde toplamaya çalışan birinin dayatmasıyla, başkanlığına yeniden geldiği bir partide, devleti yönetecek olan hükümet kabinesini de kendisine göre yeniden dizayn etmesi elbette beklenen bir durumdur. Zira tutarlılık ve iç çatlakların kapatılması ancak böyle mümkündür. Bunlar birkaç ay gibi kısa bir zaman diliminde yaşandı. Elbette her değişim, iş olsun diye yapılmaz. Düzenlemeler, varılmak istenilen yere varmak üzere yapılır ve öyle oldu.

Yakın zaman önce hükümette yapılan kabine değişikliği bir gerçeği yeniden gözler önüne serdi. Sultan Tayyip’e sadece dışarıdan değil, partisinde olduğu gibi kabine içinde de ayak uydurmada gönülsüz olan, ayak direyen, mızmızlananların topu saf dışı bırakıldı. Bu Tayyip için şiddetli bir ihtiyaçtı zira tek adam yönetiminin getirdiği zorunlu ve kaçınılmaz mantıki sonuçtu. Girilen her rotanın kaçınılmaz bir mantıki sonucu olur derken anlatılmak istenen budur.  Şimdi sultan Tayyip’in her bakımdan eli daha bir güçlendirilmiştir. Bundan böyle tek adam olarak istediği kişiyi kabineye alır ya da kabine de istemediği kişiyi dışlar. Keza daha önce partide yapılan içtüzük değişiklikleri neticesin belde, ilçe, il gibi bütün parti organlarını düzenleme ve kişileri göreve getirme ya da görevden alma yetkilerinin de genel başkana devredildiğini hatırlatalım. Bu durum sadece kendisine karşı değil, aynı şekilde içerde ve dışarıda yürütülecek faşist politikaların, askeri yönelmelerin sorunsuz yürütülmesinin de tedbirleridir. Göreve getirilenler dikkatlice incelendiğinde bunun bir savaş hükümeti kabinesi olduğu görülecektir. Güvenlik, yargı, eğitim, mali ve daha birçok konu tekrar tekrar gözden geçirilerek sıkıca denetim ve yönetim altına alınmaya devam edilmektedir.

İşte bu saydıklarımızın tümü bir politikanın, bir yönelimin ve gidişatın fotoğrafıdır. Bu fotoğrafta “stratejik derinlik” dedikleri dışta Osmanlı yayılma planları olan Sünni hegemonyayı yeniden hayata geçirme arzusu yatar. Bu arzudur ki ağa-babaları emperyalistlerle zaman zaman kapışmak durumunda kalmaktadırlar. Hoş bu yayılma planları, ön görülen politikalar bir bir yıkılsa da özlemleri buydu. İçte ise Türk egemen sınıflarının öteden beri soykırımcı-katliamcı politikalarına yeni şartlar altında biçim verilerek sürdürmektir. Kendileri bakımından sürecin ihtiyaçlarına bütünlüklü cevap olabilmek için var olan iç çatlakları kapatmak ve güçlendirmek istemektedir.

Bu saldırılar ve değişikliklerin tümü bir yönelimin ve gidişatın fotoğrafıdır!

Dış politikada izlenen gerici kanlı savaşı sürdürebilmenin yollarından birinin de içerdeki ilerici-devrimci ve diğer gerçek muhalifleri kanla bastırmaktan ve susturmaktan geçtiğini iyi bilirler. Kürdistan’da ulusal harekete karşı yürütülen amansız saldırılar, şehirlerde emareleri görülen ve her an Gezi-Haziran gibi patlamaya dönüşme potansiyeli taşıyan direnişlerin gaz ve coplarla susturulmak istenmesinin tümü iç güvenliği sağlama alma girişimleridir. Üstelik iç güvenliği sağlama almak girişimin bir parçası olarak kabine yeniden düzenlendi. Sultan Tayyip’e itaatte kusur etmeyen ekip iş başı ettirildi.  Ve bu politikanın uygulamasında ittifak güçleri MHP ve Ergenekon ile besbelli ki esasa dair uyumlu bir gidişat var. Ki, ezilen millet ve milliyetler, inanç gurupları, emekçiler, kadınlar ve diğerleri söz konusu olduğunda bunların sıcak ittifakları bilinen bir gerçektir. Bütün bunlar yakın tarihimizde tanık olduğumuz gerçekler değil midir? Sultan Tayyip kumandalı şer ortakları MHP ve Ergenekon şu gerçeği çok iyi bilmektedirler. Orta-Doğu’da sınırlar çökmüş ve mevcut statüko bozulmuştur.  Artık Kürtleri ve Kürdistan’ı esaret altında tutmanın şartları büyük ölçüde Kürtler lehine değişmiştir. Kürtleri kontrol altında tutmanın kolay olmayacağını en iyi bilenler olarak, ellerinde gelen en kanlı yöntemlerle, akıl almaz hilelerle, entrikalarla saldırılarını sürdüreceklerdir. “Çözüm süreci” politikalarının hile ve entrikadan başka bir şey olmadığı bugün daha net olarak anlaşılmıştır. Kasabaların, şehirlerin havan toplarıyla dövülmesi, savaş uçaklarıyla vurulması kanlı yöntemlerin sadece bazılarıdır. Yine yürüttükleri kanlı gerici savaşın diğer bir parçası olarak mecliste iç tüzük değişikliğine gittiler. Buna göre Kürt, Kürdistan ya da Laz, Lazistan gibi daha cumhuriyetin başlarından itibaren değiştirdikleri köy, belde, şehir isimlerinin kullanılmasına bir kez daha yasak getirilmektedir.  1940’larda Kürtçe konuşan halka verilen para cezaları, bugün meclise taşınarak en üst boyuta çıkarılarak halkın vekillerine kadar yükseltilmiştir. “Silahları bırakın gelin mecliste ve yasal alanda siyaset yapın” çağrılarının sahtekârlıktan başka bir şey olmadığı halkın yükselen mücadelesiyle açığa çıkarılmıştır. Zira egemenler, halkın örgütlü gücünden korktukları için ister yasal, isterse gizli örgütlenmiş olsun her halükarda egemen sınıfların saldırılarına uğrayacaktır. Bugün olanda budur. Faşist diktatörlüğün bütün bu saldırıları ezilen Kürt milletinin kendi kaderini tayin etmek girişimini Kürdistan’ın her parçasında engellemek ve kendi yaşamını düzenlemek korkusunun yanı sıra, ezilen halk kitlelerin kaderlerini ellerine almasını bastırma girişimleridir. “Suriye sınırları içinde bir şer oluşumuna izin vermeyeceğiz” “Irak’ta Kürt referandumuna kalkanlar pişman olacaklar” biçimdeki MGK açıklamaları, duydukları korkuyu açığa çıkarmaktadır. Bu bakımdan şer ittifakına itaat eden yeni bir Kabine, Meclis iç tüzük değişikliği, ilerde yapılacak yeni düzenleme hamlelerin hemen hepsi emekçi halklar üzerinde büyük bir baskı ve özellikle Kürtler üzerinde yitirdikleri kontrolü yeniden sağlama alma girişiminden başka bir anlamı yoktur.

Sultan Tayyip liderliği altında ittifak halindeki özel savaş kliğinin uyguladığı faşist diktatörlüğün siyasi uygulamaları bu kliğin boynuna dolanacağını söylemek boş bir laf olmayacaktır. Özel savaş kliği ipi kendi boynuna dolayacak olan yolu kendi elleriyle döşemektedir. Çünkü uygulanan savaş politikalarıyla sadece silahlı hareket değil, yasal bütün faaliyetlerin de önü kapatılarak, kazanılmış haklar geri alınarak ve itiraz edenler tutuklanarak veya katlederek çözmeye çalışılmaktadır. Bütün hazırlıklar bu yönlüdür. Bu savaş kliği kendi dışındaki bütün kesimleri hedef haline getirmiş durumdadır. Yani Tayyip önderliğindeki bu çete, oldukça geniş bir kesimi hedefine oturtmuştur. Yakın zaman öncesine kadar yedek lastik görevi gören ve patlamaya hazır geniş kitleleri sükûnet altında tutarak bu çeteye yardımcı olan CHP’yi bile belli ölçülerde hedefe almış durumdadır. Yürütülen baskıcı politikalar devrimin saflarına yeni yeni kesimleri itmektedir. Devrime itilmiş olan bu yeni kesimler açıktan rejime karşı kinlenerek önderlik beklemektedir.

İşte tam da bu noktada devrimci kuvvetlere büyük ve bir görev düşmektedir. Defalarca yazıldı, söylendi. Sınıf mücadelesi objektiftir. Bize rağmen vardır ve şartlara göre biçim alır. Bu durumda çok geniş kesimler hükümet denilen devletin sözcüsü kanlı çetenin yürüttüğü saldırıların hedefi haline gelmiştir. Rejim içte ve dışta yaşanan gelişmeler neticesinde bataklık içine yuvarlanmıştır. Devrim, böylesi uygun şartlar ortamında stratejik yönünü kaybetmeden, geniş halk kitlelerini birleştirme kabiliyetini göstermekle mükelleftir. Sınıf mücadelesinin canlı pratiği içinde siyasi, örgütsel ve askeri çalışmalarını sistematik olarak sürdürmesi ve derinleştirmesi ezilen halkların kazanması için elzemdir’’.

 

 

Önceki İçerikİktidar umudu taşıyan CHP çıplak yüzünü göstermekte gecikmedi!
Sonraki İçerikSosyalist Öğrenci Hareketi’nin Yönelimi Üzerine-II