Bir seneyi daha geride bırakıyor, yeni bir yılı karşılıyor dünya halkları. Pandemiyle beraber daha da çok derinleşen ekonomik krizin bedelini yine ezilenler ödedi. Egemen sınıflar pandemiyi fırsat bilirken, yıl boyunca pandemi bahanesiyle neredeyse her türlü eylem ve etkinlikler yasaklandı. 1 Mayıs, 21 Mart gibi günlerde yapılacak mitinglere saldırılar oldu ve buna karşın dünyanın birçok yerinde ve coğrafyamızda kitlelerin büyüyen öfkesi sonucu korku imparatorlukları yıkılarak tüm yasaklara sokaklardan cevap verildi.

Dünya ve coğrafyamızda ömrünü neredeyse tamamlamış ve çürümüşlüğün en dip noktasını yaşayan emperyalist-kapitalist sistemin 2021 yılı muhasebesini yaptığımızda büyük bir kriz içerisinde olduğu ve sistemin artık geçici çözümlerde dahi bu krizlerden kurtulamadığı açıktır. Fabrikalarda, tarlalarda, üniversitelerde ve sokaklarda mücadele her geçen gün ilerlemekte ve gelişmektedir. Pek tabi mücadelenin en dinamik kesimi olan gençlik, coğrafyamızda ve dünyada öğrenci hareketleri, grevler, kadın ve LGBTİ+ hakları, ekolojik yıkım, savaş ve talana karşı olan mücadelede de ciddi bir rol oynamıştır. Buna karşın faşizmin özellikle coğrafyamızda kaçırma, tutuklama, yıldırma, politikaları artarak sürdürülmüş ancak toplumsal muhalefetin ve onun en dinamik kesimi olan gençlik mücadelesinin önünü kesememiştir. Egemenler tarafından her türden korkutma, yıldırma, sindirme politikalarına rağmen sokakları zapt eden Boğaziçi Direnişi 2021 yılına damgasını vurmuştur.

Boğaziçi Direnişi ve barınma hakkı için mücadele biat etmeyen gençliğin sesi oldu!

2 Ocak 2021 günü, 1980 darbesinden sonra ilk kez kurum dışından Cumhurbaşkanı Kararnamesi’yle gece yarısı Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne kayyum rektör Melih Bulu atandı. Aynı gün öğrenciler ‘Kayyum rektör istemiyoruz!’ sloganıyla dersleri boykot etme çağrısı yaptı ve üniversite içinde yüzlerce kişinin katıldığı eylemler başladı. İlk gün eyleme polis biber gazı ve coplarla müdahale etti ve üniversitenin içinden birçok öğrenciyi işkenceyle gözaltına aldı. Tam bu saldırı sonrası polis okulun kapısına 3 adet kelepçe taktı. Tüm üniversitelere yayılan direnişin korkusuyla ne yapacağını şaşıran iktidar öğrencileri hedef gösterdi ve sonrasında Boğaziçi Üniversitesi protestolarına katılan çok sayıda öğrencinin sabah evleri basılarak gözaltına alındı. Gözaltına alınan öğrencilerden çoğu tutuklandı, çoğuna ev hapsi verildi. Ve şu anda da 2 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi hala tutuklu…

Tüm bu direnişler sonucu olarak kayyum Rektör Melih Bulu geldiği gibi yine bir gece yarısı kararnamesiyle görevden alınarak yerine yardımcısı atanmıştır. Muktedirler tarafından hedef gösterilen Boğaziçi Direnişi her geçen gün ‘Üniversiteler bizimle özgürleşecek’ sloganıyla yayılarak devam etti ve “akademi boyun eğmez” sloganı tüm korkutma çabalarına rağmen kampüslerde vücut buldu. KYK yurtlarında barınamayan, fahiş apart fiyatları yüzünden kalacak yer bulamayan üniversite öğrencileri sokaklarda uyumak, konaklamak zorunda kaldı. Harç ücretleriyle şatafatlı hayatlar sürenler gençleri hedef gösterdi, yalan söylemekle itham etti…

Hedef gösterilen öğrenciler aynı gece polis saldırısıyla karşılaştı. Ardından geçtiğimiz günlerde Barınamıyoruz Hareketi’nin çağrısıyla barınamayan, geçinemeyen milyonlarca yoksulun sesini duyurmak için ‘gençlerle yürü’ şiarıyla Ankara’ya yürümüş, Ankara’da ise polisin çok sert saldırısıyla karşılaşmış ve yine işkenceyle gözaltına alınmışlardı. Yine bir kararnameyle KYK yurtlarında barınmak için ‘Cumhurbaşkanına hakaret etme suçundan mahkûm olmamak’ şartı getirildi.

Gençlik enerjisiyle sokaktaydı

Korku imparatorluğu yaratarak, gençliği biat ettirmeye çalışanlara yine mücadeleyle cevap verildi. 1 Mayıs sürecini pandemi bahanesiyle yasaklayanlar karşılarında yasaklarını tanımayan, 1 Mayıs’ta emekçilerin yanında yer alan gençleri gördüler. Hiçbir yerde yasaklarını tanımayan halk gençliği büyük bir iradeyle 1 Mayıs’ı sokaklarda karşıladı. Devletin, mafya-çete ile ilişkisi somut olarak gözler önüne serildikten sonra gençlik, geleceğini çalan, gençliği geleceksizleştiren devlet-mafya iş birliğinin bulunduğu her yerde teşhir etti.

Demirören’in Ziraat Bankası’ndan 750 milyar dolar aldığını ve geri ödemediğini iddia eden Sedat Peker’e ve maşalığını yaptığı egemenlere cevap sokaklardan “çete-devlet-sermaye düzeniniz yıkılacak, geleceğimizi sizden alacağız” oldu. 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta canlı bomba saldırısı sonucu 33 devrimci genç katledilmişti. Suruç katliamının hesabını her sene sokaklarda soran gençlik örgütleri yine bu sene sokakları eylem alanına çevirdi ve polisin işkencesine uğradı. Yapılan her eylemde gençlik Suruç’un hesabını birlikte soracağız vurgusu yaptı. Derinleşen ekonomik kriz, saldırılar, tutuklama furyaları karşısında birlikte mücadeleyi esas alan gençlik dinamikleri tüm bu süreç boyu sokaklardaydı. Özelde Birleşik Gençlik Meclisleri genelde ise üniversite dayanışmaları ve diğer gençlik örgütleri faşizme teslim olmayarak mücadeleye ivme kazandırdı.

Başta Kürt ulusunun iradesi olmak üzere tüm ötekilerin iradesini kırmaya ve onun iradesinden yükselmeye çalışan faşist/gerici bir sistemle karşı karşıyayız. HDP’yi siyaset sahnesinden silmeye çalışan, HDP belediyelerine kayyum atayan gerici-şovenist ittifaklara gençlik yine birlikte cevap verdi. Boğaziçi Dayanışması’nın çağrısıyla, kayyumlara verilen mücadelenin, demokratik hakları gasp edilen tüm kesimlerle birleştirilerek ilerlemesi gerektiği vurgulanarak ‘Gençlik HDP’yi Kapattırmayacak’ başlıklı bir bildiri birçok üniversite dayanışması ve gençlik örgütleri tarafından imzalanarak yayınlandı.

Üniversitelerde ve hayatın her alanında cinsiyetçiliğe, homofobiye ve ırkçı söylemlere karşı gençlik alanlardaydı!

Üniversite ve akademi alanlarında yıllardır süregelen ve kurumsallaşan sorunlardan bir diğeri de kadın ve LGBTİ+ düşmanlığıdır. 2021 yılında da özellikle pandeminin etkisi ile bu süreç daha da bariz şekillerde kendini göstermeye devam etmektedir. Kampüslerin, eğitim alanlarının kadın ve LGBTİ+lar için güvenli bir alan olmadığını, kadın ve diğer cinsiyet, cinsel yönelimler için adeta nefret suçu işlendiği gözler önündedir. Hepsi de erkek egemen devlet tarafından göz ardı edildi, ödül gibi cezalarla geçiştirildi veya hiç duyurulmadan üstü kapatılmaya çalışıldı. Ezberci ve dayatmacı eğitimde artık olağan hale gelen cinsiyetçilik ve taciz, uzaktan eğitim sürecinde de devam etti. Gazi Üniversitesi dekanı Orhan Acar, bir canlı derste video konferans derslerinin iyi olduğunu bu sayede kadın öğrencilerin fotoğraflarını gördüğünü dile getirmesiyle üniversitelerde tacizin ne boyutta olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Yine Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Ebubekir Sofuğlu, katıldığı bir televizyon programında üniversiteleri fuhuş evleri diyerek nitelendirmiştir. Daha sonra “ben üniversiteleri kastetmiyorum” deyip öğrenci evlerinden bahsettiğini söyleyen Sofuoğlu’na bu gücü bir dönem kızlı erkekli evleri hedef haline getiren zihniyet vermektedir. İzmir Cihannüma KYK yurdunda kadın öğrencilere uygulanan pijama yasağı akademiye sirayet eden cinsiyetçi ve ötekileştirici yaklaşımlardan başka bir şey değildir. Ve bu erkek akla biat etmeyen kadınlar yine sokakları doldurarak ‘bizim kıyafetimize karışma hakkını size vermiyoruz, haddinizi bilin’ diyerek yasakları tanımadı. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Celal Şengör’ün utanmazca anlattığı taciz suçları da Akademi’nin nasıl erk zihniyete hakim olduğunun başka açık bir örneğidir.

Dersim’de eski erkek arkadaşı tarafından şiddete maruz bırakılan ve 2020 yılından beri kaybolan Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’dan çok uzun bir süredir haber alınamıyor. Sene boyunca kayıp olan Gülistan’ın akıbetini üniversiteli genç kadınlar sordu ve bundan kaynaklı soruşturmalara maruz kaldı. Bingöl Üniversitesi’nde ise KYK yurduna iki erkek öğrencinin elini kolunu sallayarak girmesi ve kadın öğrencileri taciz etmesi kadın öğrenciler tarafından eylemlerle protesto edildi. Yurtlarda ve okullarda LGBTİ+ lara yapılan homofobik saldırılar ve düşmanlaştırıcı politikalar artarak devam etti.

19. İstanbul Onur yürüyüşüne katılan LGBTİ+ öğrenciler okuldan uzaklaştırıldı, yurtlardan atıldı. Trans oldukları için yurtlardan ayrılmak zorunda bırakılan arkadaşlarımıza nefret söylemi ve fiziksel şiddetlere maruz bırakıldı. Derslerde akademisyenler ve öğretim görevlileri tarafından nefret söylemi, cinsiyetçi dil, dışlayıcı söylemler hız kesmeden devam etti.

Kadın üniversiteleri açtırmayacağız!

Diğer can alıcı gelişme ise ‘Kadın Üniversiteleri’ idi. İktidarın aldığı bu karar tamamen kadın ve LGBTİ+ öğrencileri kamusal alanlardan uzak tutup, yaşam alanlarına müdahale edip kendi istedikleri gibi yönlendirmeye çalışmaktan başka bir şey değildi. Zarif, her istenileni yapan, kibar kadınlar yetiştirme amacı güden patriarkal devlet, bunu kampüslere yaymaya çalışınca, kendini her alanda var etmeye çalışan genç kadınlar “size kadın üniversitelerini açtırmayacak, itaatkâr bir nesil olmayacağız” sloganıyla bu saldırıyı geri püskürterek gündemden düşürdü. 2021 verilerine göre, araştırma görevlilerinin %50’si kadınken profesörlerin çoğunluğunu ise erkekler oluşturmakta. Çoğu üniversitede ise kadın profesör çalışan hiç yoktu. Yani meslek atamalarında bile akademide cinsiyetçiliğin, ötekileştirmenin ne olduğunu bu durum daha kolay anlatmaktadır. Yani aslında birim alanlarda cinsiyetçiliğin yok olması gerekirken erkek aklının hakim olduğunu görmekteyiz.

Pandemide eşitsizlikler arttı

Pandemiyle beraber uzaktan devam eden eğitimde de eşitsizlikler devam etti. İnternet erişimi olmayan, bilgisayar, laptop hatta televizyonu olmayan dar gelirli hane çocukları ve gençleri uzaktan eğitimden yeterince yararlanamamıştır. Özellikle 8. ve 12. sınıf açısından bu erişim eşitsizliği daha yoğun yaşanmıştır. Özel eğitime gereksinim duyan, kronik hasta çocuklar, eğitim olanaklarına yeterince erişememiştir. Anadili Türkçe olmayan öğrenciler, göçmen, mevsimlik işçi ve sığınmacı ailelerin çocukları uzaktan eğitimden eşit yararlanamamıştır. Tıp, mühendislik, veterinerlik gibi uygulamalı ve yüz yüze eğitim yapılması gereken bölümler koşullar uygun hale getirilemediği için yapılamamıştır. Örneğin tıp ve sağlık bilimleri eğitimi için yokluğu düşünülemeyecek uygulamalı eğitimler ve klinikte eğitimin yapılamaması en büyük sorunu oluşturmuştur. 21 Mart’ta Resmî Gazete ’de Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği’nde … “Ancak … salgın hastalık gibi olağandışı … hallerde uzmanlık öğrencileri, … aynı il sağlık tesislerine 3 ayı geçmemek üzere görevlendirilebilir. …geçen süreler eğitim süresinden sayılır” cümlesi eklendiği yayımlanmıştır. Alınamayan eğitiminin nasıl telafi edileceğine dair düzenleme yapılmamıştır ve eğitim kurumlarının telafiye yönelik çalışmasına rastlanmamıştır. Özellikle tez aşamasında olan uzmanlık öğrencilerine, tezleri için uygun süre ve ortam sağlanıp sağlanmayacağına dair açıklama yapılmamıştır. Ayrıca COVID-19 kaynaklı iş cinayetleri ve meslek hastalığı hala resmi olarak kabul edilmemektedir.

Sadece coğrafyamız değil, dünya da gençlik haklarını savunmak için alanlardaydı. Yunanistan’da yeni bir yasayla düzenlenen eğitim sistemi ve bu kapsamda üniversitelerde oluşacak özel polis birimleri, ayrıca ülke genelinde artan polis şiddetine karşı öğrenciler Selanik ve Atina başta olmak üzere ülkenin birçok yerinde bu durumu protesto etmiş özgür yaşamın mücadele kararlılığını ve direnişini ortaya koymuştur. Kolombiya’da ise vergi reformlarına karşı süren hükümet karşıtı eylemlerde öğrenci lideri Lucas Villa ile birlikte çok sayıda kişi katledilmiş bir kez daha faşizmin maskesi düşürülmüştür. Ve bunun gibi dünyada bir dizi hareket gerçekleşmiştir. Özetlemek gerekirse, dünyada ve coğrafyamızda yüzlerce işçi-köylü-öğrenci direnişi ve kitle karşılığında birçok kazanım ve tecrübe elde ettik. Buna karşın egemenlerin korkusu büyümekte ve normalinde faşizmi ağır bir şekilde uygulamaktadır.

2022 yılında demokratik, parasız, bilimsel, anadilde eğitim mücadelesini daha da yükseltmeliyiz

Dünyada ve coğrafyamızda koşullar böyle iken biz mücadelemizi büyütmeli ve insanlığın görevleri olan kapitalizme, emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı bu kavgada bulunmalı ve bu mücadeleyi ileri taşımalıyız. Burjuvazinin her türlü demagojik söylemlerine, yalan ve iftiralarına karşı meşru mücadeleyi daha ileri taşımalı, demokratik haklarımızda ısrarcı olmaya devam etmeliyiz. Neticede kapitalizm kâr hırsıyla dünyayı büyük bir tahribata uğratmış ve buna devam etmekte. Biz ise yıkıcı olanı değil yapıcı olanı uygulamalı ve dünyayı tüm ezilenler ile birlikte değiştirmeli, devrimleri ileri sürmeliyiz. Kuşkusuz bu coğrafyanın kaderini değiştirmeye aday olan birleşik mücadele hattını geliştirmeli ve ileriye taşımalıyız. Birleşik mücadelenin verdiği güçle, kitlelerle buluşmalı, halk gençliğini bu zeminde örgütlemek elzem görevlerdendir. 2021 yılı kazanım ve kaybedişlerle mücadele ve direniş yılı olarak geçti.

Önümüzde çetin ve zorlu bir mücadele var ve somut koşulların bize gösterdiği, 2022 yılı daha yoğun mücadele hattıyla geçecek. Geleceksizlik, sömürü, zulüm bizim kaderimiz değildir! Gücümüzün farkına varmalı cüret etmeli ve her daim ileriye bir adım atmalıyız. 2022 yılında demokratik, parasız, bilimsel, anadilde eğitim mücadelesini daha da yükseltmeliyiz. İşçi, köylü, öğrenci gençlik olarak insanca, eşit, özgür bir gelecek için yeni yılı direniş ve zafer yılı olarak geçirmeliyiz. Tüm alanlarda bizleri cinsiyetçi ve gerici sisteme mahkum etmeye çalışan bu sisteme karşı mücadele edecek, egemenlerin uykularını kaçıracağız. Tüm gençliğe, tüm ezilenlere çağrımızdır; tarihsel ve siyasal haklılığımızın bilincindeyiz ve tarihsel bir görevimiz var bütün insanlığın görevidir, bu görevler yerine getirilmeli, örgütlenmeli, faşizmi yıkmalı, eşit ve özgür bir dünyayı 2022 yılında kurmalıyız.

Önceki İçerikAvusturya’da devrim ve sosyalizm şehitleri için anma etkinliği
Sonraki İçerikHalkın Günlüğü 15. sayısı çıktı!