Yerel yönetimler üzerine

Yerel yönetimler kentin alt yapıdan üst yapıya dair bütün yönelimini halkla birlikte halkın geleceğini koruma anlamında gerçekleştirir. Kitlelerin rolünü öne çıkarmayı esas alır

HABER MERKEZİ (17.03.2014)- Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yerel seçimlerin arifesindeyiz. Bürokratik merkezi devlet sisteminin yerel adına ele tutulacak bir alan bırakmadığı yerel yönetimler seçilecek. Burjuva partileri için dün veya bugün yerel seçimler hem sermaye mekanı olarak ele alındı hem de parlamento seçimleri için manivela olarak kullanıldı kullanmaktadır. Bu yüzden yerellik burjuva partileri için şan şöhret, sermaye yapma ve artırma anlamına gelmektedir. Türkiye -Kuzey Kürdistan’da tarihi inceleyecek olan her bireyin rahatça göreceği bir gerçeklik var ki, bütün burjuva partilerin yerel yönetimleri halktan uzak ve halka karşı bir anlayışla ele alıp onu resmi devlet büroları olarak kullandığı ve üstünden büyük yolsuzluklar gerçekleştirerek zenginleştiğidir. Yakın tarihin partileri olan SHP, ANAP, DYP, MHP, CHP, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi, AKP ve bu burjuva partilerinin yerel yönetim olarak belediyelerde neler yaptığını bilmeyen yoktur. Belediye gelirlerinden imar ve iskâna kadar bunlar yerel yönetimleri arpalıklara çevirmiştir. Hangisinin hırsızlık ve yolsuzlukla anılmayan dönemi vardır? Belediyeleri rant ve sermaye birikimi olarak statü sahipliği biçiminde kullanan,  halkın geleceğini satmayı temel prensip edinmiş olan burjuva anlayış ve onun politik partilerinin yarattığı yerel yönetimler aklı ile hali ve halkın nereye konulduğu bariz açıktır. Hizmet götürme adı altında bütün yaşamsal ihtiyaçlarının nasıl da sermaye çevirimi olduğunu görmekteyiz.

CHP, MHP, ANAP, DYP vb. partilerin yatırımlar adı altında tesisler inşa etme girişimlerinin neredeyse tamamı bitirilmeden kalan gerçeği, burjuva basında zamanında bile belirli boyutlarda dile getirildi. Gelmek zorunda kaldı demek en doğrusu olacaktır. Halkın emeğinden, gelirinden ve yaşam alanın satışından oluşan devlet bütçelerinin bu derece pervasızca kullanılarak başlanmamış ve bitmeyen işler için kaç defa tekrar tekrar ihaleler yoluyla satılıp peşkeş çekilerek faturası halka çıkarıldı.

Burjuva partilerinin her düzeyde ve her türlü girişimi halk tarafından anlaşılınca o büyük oy partileri olmakla övünenlerin ne hale geldiğini tarihin içine giren herkesin biraz belleğini hatırlama yönelimine zorlamasıyla film şeridi gibi gözlerinin önüne gelecektir.

Meşhur ileri demokrasi etiketi takılan ve böyle anlaşılması için de baya bir çaba sarf edenler şöyle veya böyle AKP’yi demokrasiye zorlanıp demokratik bir toplumsal gelişmeye Türkiye- Kuzey Kürdistan’ın oturacağını veya oturtulabilineceğini söyleyenleri de unutmamak gerekiyor.  İşte bu melun AKP’nin ne yaptıklarına geçmeden, ondan önce üzerine yükseldiği milli görüşçü adil düzenci veya biz adi düzenbazca diyelim anlayışına ve belediyecilik aklına bakmak önemlidir. Bugün proje,  proje denilen akıl ile bir ilişkisine bakmak önemlidir.

Milli görüşçülerin partileri RP, FP, Saadet Partisi yol,  kaldırım imarcılığıyla olan aklına ve buradan sermaye birikimini sağladığı kentlerin gerçeğinden açığa çıkmaktadır. Bu anlamda milli düzenbazlar halka adil düzen dedikleri anlayışın ne olduğu kentlerin halinden anlaşılmaktadır. Bu partiler ve onun anlayışı çal, ama birazda görünürlük kazanan ve iş yapılıyor algısını oluşturmayı hedef aldı. Halk yapılmayan ve ihtiyacı karşılanmayan projelerden bıkmış durumdaydı. Bunun için aynı şeyleri tekrarlamak kaçınılmaz olarak diğerleri ile aynı sonu paylaşmaya vesile olacaktı.  Hizmet olarak kaldırım ve yol mimarisinin üzerine oturan ve kentin önemli alanların parsellendiği ortadadır. Bu kadar arazi mafyası nasıl var olabiliyor. Çıkarları gereği peşkeşçilikle sermaye biriktirme anlayışının varlığı bunun önünü açmaktadır. Kentlerin akıbetini belirleyen, dünün arazi mafyaları bugünün büyük şirketleri olarak kentsel rant üzerinden ne kadar palazlandığı ortadadır.

Yerel yönetimler sermaye artırımı için kullanıldı

Halkın gerçeğe tepkisini kullanan ve yerellerin üzerinden kamu kaynakları denilen devlet bütçesinin işletilerek sermaye artırımı olarak milli görüşçüleri palazlandırdığı çokça bahsedilen Anadolu Sermayesi veya İslamcı Sermaye ve onun örgütlerinin temelli olduğu inceleyenlerin göreceği bir durumdur. Şantiyeciliği hizmet olarak servis eden akıl,  belediyeciliği inşatçılık alanına çevirip projen varsa nedir cevabını inşaat planlamalarına dönüştürmüştür. Bu yüzden bugün oluşturulan algı plan ve projeci belediyecilik olarak inşa ve şantiyecilik belediyeciliğidir. Halk yok,  halkın her türlü istem ve talebi yok ve karar aşamasının sahibi olma durumu yoktur. Halka hizmet adına kaldırımlar ve yollarda kazanılan milyon dolarlar var.

AKP’nin gerek uluslararası temeli gerek Türkiye- Kuzey Kürdistan’ın politik durumunun ürünü olduğuna dair birçok tespit hem bizim tarafımızdan hem de birçok devrimci demokratik hareket kurum ve bireyler tarafından yapılmıştır. Burada bu milli görüş anlayışından çıkan grubun emperyalist tekellerle daha büyük ve daha geniş bir işkillenmesi açıkça ortadır. AKP politik anlam olarak Ortadoğu’nun kalbine saplanmak istenmiş olan hançerdir.

AKP çok şey yaptı denilmektedir ve peşi sıra olarak yol, hava limanı kaldırım, üniversiteler, HES’ler, barajlar vb. olarak oldukça kabarık bir liste sunulabilinir. Öncelikle şunu anlamak gereklidir yoksa bunların hizmet olmadığı anlaşılmaz. Birkaç açıdan değerlendirirsek, sermaye sahibi sınıfın, zenginliğini artırma yönelimi anlaşılmalıdır. Bu üretken ve üretken olmayanlar olarak ayrıştırılmalıdır. Üretkenlik denilen sermayenin istidam adı altında emek sömürüsünü üzerinden her türlü iş örgütlenmesine gidişidir. Üretken olmayan ise banka ve borsalarda köpük ve faizler üzerinden paradan para kazanmadır. Bir kesim hayatın maddi ihtiyaçlarını pazarlaştırır. Bir kesim halkın ürettiği genel refahı tamamen üretici yönden çekerek ve yaşamı yer. Bu anlamda her iki durumda sermaye asalak ve sermaye sahipleri halkın emeğinden ayrıcalıklı beslenenler olarak kan emicidir. Sermaye hayattan gelir, yani hayatın satışından gelir. Bu anlamda üretime geçen sermaye halkın ihtiyaçları için üretmez. Halkın milyarlarca seramiğe veya milyarlarca telefona veya atom bombalarına ihtiyacı yoktur. Bu sermayenin halkın çıkarından ziyade karlılığı alan ve garantilenmesi için girişimidir. Bundan dolayı kamu alanı hizmetleri denilenler devlet özel ortaklık veya ‘yap işlet devret’ veya devlet yatırımlarının arkasında bu mantık ve zihniyet vardır. Giriştiğinden yüksek gelir alarak çıkmak. Bundan dolayı yol yapımı halkın kullanımına sunulsa dahi mesele bunu kullanıp kullanmama değil mesele ihtiyacın pazarlanmış olması ve onun yapımından tekellerin karlar elde etmesidir. Veya üniversiteler yapılmaktadır. Hem yapımda kazanılanların sermaye için önemi var, hem de var etmek istediği toplumsal akıl ve kalifiye eleman anlayışının sermaye döngüsünde ihtiyacı söz konusudur. Büyük binaların içindeki zihniyet önemlidir. Bugün hangi üniversite özerktir. Hangi üniversite genel olarak ve direk kurumlaşmalarla bulundukları kentlerde halk gerçeği ve ihtiyacıyla iç içedir. Böyle bir durum söz konusu değildir. Ve bütün demokratik çıkışların öğrenci ve öğretim görevlisi boyutuyla maruz kaldığı durumda ortadadır.

Hizmet adı altında sömürü seferberliği

İnsan ihtiyaçlarının satımı, denetimi ve yönlendirilmesinin dışında bir sermaye yoktur. Sermaye zaten bunları yaratmak, satmak ve çeşitlendirmektir. Pazar denilen insanların ihtiyaçlarının metalar olarak alım ve satımı ile düzenlenmesidir. Bu yüzden parçacı ele alış bütünsel manadan uzaklaşan yaklaşımlar, her zaman olumluluk adına bunları hizmet gördüğü gibi politik değişiklerde burjuvaziye demokratik maskesini elleriyle takmaktadır. Veya takmaya akılsızca yardım etmektedirler.

HES, baraj, nükleer tesisler yapımında ortaya çıkan durumlar böyle değil mi sermaye kendine karlılık yaratmak için bunu yapmakta değil mi, ama ne demektedir enerji lazım değil mi,  lazım ee o zaman nedir bu feryat figan diye halkı azarlamaktadır veya halkı cahil olarak tanımlamaktadır. Oysa halk geleceği üzerinde herhangi bir söze sahip midir? Neden bu modeller nasıl bir enerji politikası vb. halka sorulmakta mıdır, hayır. Ben yapıyorum sen de kullanınca hizmet bu kötü ve burjuva anlayıştır. Halkın yaşam alanı geleceği halkın elinden alınarak kapitalist işletme olarak yapılandırılıp halka da kullanma için satıldığı yerde sömürü çifte özellikler kazanarak artmaktadır. Bu nasıl bir hizmetmiş, sömürü seferberliği demek en gerçekçi olan tanımlamadır. Yolların yapımında çeşitlilik gösteren sömürücü talancılık söz konusudur. Sadece yolun tekellerin yapması değil, ulaşım araçları ücretlendirme ve mal taşıma ve pazara bağlama anlamında ücra olmaktan mekanı çıkarış söz konusudur. Mekânı birleştirmek kitleleri birleştirmek ve sorunlarının çeşitliğini birleştirmektir. Sadece yol oldu iyi oldu mantığıyla ele alınırsa sorun anlaşılmaz ve yedeklenmek kaçınılmazlaşır. Dün feodal ilişkilerdeki köylü bugün dolaşım alanın gelişmesiyle özgür mü oldu. Yeni hayat özgürlük mü vaat etmektedir. Daha derin sömürüdür. Sömürücü kesim değişti ama halkın özgürlük sorunu ortadan kalkmadı. Endüstriyel modernizm aklı burjuva akıldır. Mao Zedung ‘çelik her şey demek değil‘derken tam da bu mantığın sosyal temelini eleştirmekteydi. Kapitalizmde insan araçlaştırılması derinleştirilmiştir. Bu anlamda hizmet götürülen değil araçlaştırıldığına dair çözümlemeler doğru ve bilimsel olandır.

Demokratik halkçı yerel yönetimler ve genel durum

Öncelikle şunu belirtmek gerekir, mevcut iktidar sınıfı ekonomik ve siyasal olarak tasfiye edilmedikçe hem yerelde hem de mevcut siyasal sınırlar içinde yerel yönetimlerle bir bütün olarak, halkın bütün taleplerini karşılamak ve zihniyet temelinde ilerlemesini sağlamak gerçekçi olmayan sürrealist bir yaklaşım olacaktır. Ülke sınırı içinde siyasal, kültürel, hukuki ve iktisadi yaşam parçanın da yaşamını etkileyen ve belirleyen durumundadır. Bu anlamıyla olguya doğru yaklaşmak önemlidir. Yoksa sularda boğuluş kaçınılmazdır. Devlet bütçesi, vergi ihtiyacın planlanması, kaynakların seferber edilmesi, hukuk düzenlemeleri ve güvenlik politikaları resmi yasallıklarla sınırlandırılmıştır. Her şeyden önce ülkede ilişkiler serbest piyasacılık olarak kazanmak için istediğini yap anlayışıyla sürdürülmektedir. Devlet bu anlayışın istikrarlı olarak sağlanması için vardır. Bu anlamda devlete egemen sınıfın bu anlayışa karşı çıkışları sineye çekeceğini beklemek yanılgılı olacaktır. Bunu ancak halk kitlelerin büyük devrimci çıkışları sağlayabilir. Bu anlamda kaçınılmaz görev halkın büyük çıkışını yerelden örgütlemek ve genel olarak birleştirmektir.

Hiçbir şey yapılamaz ve katkıları yoktur bağlamında bir sonuç çıkarmakta bir o kadar hatalı ve vahim bir değerlendirme olacaktır. Tabii ki halk hareketi oluşumu için ve halk gerçeğin demokratik devrimci karakteri ve dönüşümü için onlarca şeyler yapılabilir. Birinci birkaç yerel belediyeden devrimci iktidar çıkarılamaz gerçeğini unutmamaktır. İkincisinde birkaç belediyeden devrimci iktidarın yerelde güçlü pratik ve zihniyet ayaklarının örülebileceği gerçeğini unutmamaktır. Kenarlara doğru esneme yönelimi gerçeğin saptırılmasına yol açar. Tabii ki bu genel bir doğrudur, siyasal coğrafyadaki devrimci durumun ve devrimci demokratik hareketin halk hareketleri olarak etkinliği ve sistem krizleri veya durumu ya baskıyı daha artırabilir ya da genişleme çok daha ileri seviyede somut olgulara dönüşebilir. Mevcut durumda ikinci yaklaşımın temelleri gücümsenmeyecek düzeyde giderek gelişmektedir.

Yerel kapitalist belediyecilik ile demokratik halkçı yerel yönetimler arasındaki fark

Yerel yönetim özerliği Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yoktur. Merkezi devlet yöneliminin eski söylemle, merkezden taşraya örgütlenmesi söz konusudur. Valilik hükümet konağıdır, kaymakamlık ilçe mülkü amirliğidir. Muhtar devletin en alt temsilcisi olarak örgütlendiği bürokratik merkezi sistem söz konusudur. Belediyeler ise inşaat ve iş büroları halindedir. İller bankası,  il özel idare vb. örgütlenmeleri, askeri tugaylar, taburlar, karakollar ve emniyet müdürlükleri vb. olarak merkezden yerelle doğru ağlar şeklinde örgütlenmiş bir yapıdır. Bu bürokratik merkezci yapılanmayla yerel namına bütün çıkışlar kontrol altına alınmıştır.

Bu anlamda mevcut devlet yapılanması yerelin bütün kaynaklarından ilişkilerine kadar söz sahipliğini elinde bulundurmaktadır. Bu kapitalist devlet modellerinden bir tanesidir. Başkaca olarak kanton yani özerk bölge meclisleri ve özerk belediyeler anlayışıyla tanzim edilen başka bir model de bulunmaktadır. Asıl olarak kapitalist devletler sermaye istemine ve ihtiyacına bağlı olarak çeşitli modeller gerçekleştirmişlerdir.

Özerk bölge ve özerk belediyelerin olduğu ülkeler anlamında Avrupa Birliği ülkeleri öne çıkmaktadır. Avrupa’da birçok ülke eyalet, özerk belediye vb. sistemlerden oluşmaktadır. Avrupa Birliği’yle katılım görüşmelerinde yerel özerklik yasasına Türk devleti şerh koymuş durumdadır ve uygulamamaktadır. Yerel özerlik demek bu anlamıyla kapitalist olmayan ilişkiler anlamına gelmemektedir. Yerele verilen özerklik sermayenin yereli piyasalaştırması ve yerelin daha köklü sömürülmesine aracı haline getirilmiştir. Bu anlamıyla özerklik tartışması yaparken ve özerlik sistemin genel yapısı ve işleyişi ve onun yerelde uygulamaları anlamında tartışılması ve açığa çıkarılması gereklidir. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da bugün basın yayın faaliyetlerinde yerellik olgusu ve yerellik gelenekleri oldukça gündemleşmektedir. Ama bir gerçek var ki, doğadan, geleneksel kültüre, yöresel yemeklere ve müziklere kadar yerelin piyasalaşması gerçeği söz konusudur. Kullanılmayan kaynağın kullanılması anlamında yerel piyasalaştırılıp sunulmaktadır. Bu açıklamaları belirtme gerekliliği yerelin nasıl tasavvur edildiği meselesinin anlaşılması içindir. Genel sistemin aklı ve mantığının koridorundan yürüyen bir yerel kapitalist belediyecilik mi alternatif toplum tezi olarak sosyalizmi referans alan yerel yönetim anlayışı mı bu açığa çıkmadan ayrılıkların temeli anlaşılamaz.

Yerel kapitalist belediyecilik sistemin ekonomik sosyal temeliyle çelişmez. Onun belirli organizasyonlar ve siyasal talep ve kültürel farklarının olması bu durumda çeliştiği anlamına gelmez. Yani ekonomik ve sosyo-kültürel aklı aynı ama dili farklıdır. Yerel kapitalist belediyecilik yerelin piyasalaştırılmasını ister ve bunda çıkar sahibi olmak ister. İtirazı piyasalaşma değil, piyasalaşmadan elde ettiği karlılıktır. Merkezi bürokratik yapılanmaya karşı çıkar, çünkü bu yerelde var olmanın hakkını kullanmamanın bir sonucudur. Tekellerin talanına karşı çıkar, çünkü tekeller merkezi devletle daha kapsamlı anlaşmalarla sermayeyi paylaşmaktadır. Ama bu kesin olarak çeşitli üst sermaye kurumlarına karşı olduğu anlamına gelmez. Bu payı ve paylaşımın kendisinin hiçe sayılarak yapılmasından dolayı karşı çıkar. Merkezi devletin kent ve kırlık bölgelerindeki bütün talan politikaları tekellerle yapılan anlaşmalardır. Yerel kapitalist belediyecilik anlayışı kenti bu anlamıyla nasıl yönettiğiyle neyi nasıl yaptığının incelenmesiyle anlaşılabilir bu bağlamda emareler yığını sunar. Burjuva mantık ve zihniyetin koridorundan kenti yönetmeyi sürdürür. Alt yapı projelerinden ruhsat ve planlamadan bunlar anlaşılırdır.

Yerel kapitalist belediyecilikte sosyo kültürel, sosyo politik ileri yaklaşımlarla sosyo ekonomik olguların ayrılıklarını doğru çözümlemek durumundayız. Birinci bütün eğilimlerde demokratik tutum ve kıstasların olduğu ve veya olabileceği unutulmamalıdır. Ama bu her halükarda teorik-ideolojik, sosyo ekonomik toplumsal çizgide burjuva mantıkta olmadığı anlamına gelmez.

Yerel kapitalist belediyecilik toplumsal yaşamın ticarileşmesine ancak katkı sunabilir ve bu bağlamda hayatın gelecek yönünde insanın kuşatışını sağlamaya aracı olabilir. Yani genel olarak burjuva paradigmasının özgüllerde tarihsel politik koşullar içerisinde hayata geçirilişi diyebiliriz.  Türkiye-Kuzey Kürdistan’da hiç kuşku yok ki özgürlük sorunu çok yelpazeli bir karakterdedir. Bu anlamıyla hayatın bütününe dair kapsamlı bir özgürlük projesi gereklidir. Sosyalist bağımsız bayrağın tarih gerçeğine cevabıdır bu durum.  Bu demek değil ki başkaca demokratik kıstas ve taleplerin politik sosyal gerçeği ve istemi görmezden gelinsin. Hayır, onuda içeren ve daha ileri bir toplumsal çözümleme aklıdır.

Demokratik halkçı yerel yönetimler burjuva mantığın dışına çıkıştır. Sosyalizm onun tarihsel ve gelecek referansıdır. Bu anlamıyla bütün politikalarında kapitalist piyasacılığı değil,  halkın çıkarlarını esas alır. Kentin alt yapıdan üst yapıya dair bütün yönelimini halkla birlikte halkın geleceğini koruma anlamında gerçekleştirir. Kitlelerin rolünü öne çıkarmayı esas alır. Bu anlamıyla yerel yönetimlerde rol koordinasyonu ve geri çekim hakkı çok önemli bir yerde durmaktadır. Birincisi kapitalist sistemin bütün saldırı ve sindirmeleri ancak bir halkın direnişiyle karşılanabilir. Halkın olmadığı hiçbir yönelim alternatif duruşu geliştirip korumaz. Sosyalizm perspektifi tek tek iyi insanların sağlam duruşlarına indirgenip silikleştirilemez. Ancak kitlelerin katıldığı planladığı ve hayata geçirdiği politikalar ilerleyebilir ve kendini var edebilir. Hem geleceği yaratma hem yaşadığını yönlendirme hem kapitalist piyasacılık saldırı ve eğilimlerinin yok edilmesi, geriletilmesi halk kitlelerin bu anlamıyla geliştirecekleri roller mekanizma ve örgütlenmelerle mümkündür. Tüm bu gerçekler başkan veya belediye meclislerini aşan bir yaklaşımın pratikleştirilmesini gerektirmektedir. Kitleler bir kez daha iradeyi devret kenara çekil alanına sıkıştırılamaz. Genel sistemin aşılmasını ancak bu yaklaşım geliştirebilecektir. Devlet resmiyetine ancak halk hareketinin kurumsallaşmış bütün yönelimleri cevap verebilir. Birkaç insandan sosyalist yönetim beklemek bürokratik bir anlayıştır. Birkaç insan ancak bunun aracısı öznesi olabilir.

Demokratik halkçı yerel yönetimler ne yapmalıdır

Ekonomik bağlamda demokratik halkçı yönetimler, kent gerçeğine göre politikalar oluşturmalıdır. Örneğin Dersim gibi kentlerde üretim kooperatifleri politikasını hayata geçirmelidirler. Belediyeler birleşerek üretim kooperatiflerini devreye koymalılar. Özellikle ekilen ve ekilmeyen toprakların işletme bedellerini hem ödeyerek hem de köylüleri katarak tarımsal üretim yapmayı kitleleri seferber etmelidir. Yine hayvancılık, arıcılık veya küçük hizmet veya endüstriyel üretim kooperatiflerini hayata geçirmelidirler. Kooperatif üretimlerinden esas olarak yerel halkın ihtiyacını karşılama hedeflenmelidir. İkinci olarak satış kooperatifleri, belediye tanzimlerini devreye geçirerek üretileni ucuz satma alanları geliştirilmelidir. Üretim ve satış kooperatifleri bir politikanın iki ayağı olarak tasavvur edilmelidir. Yerel halk ihtiyacını üretmeye ve onu daha ucuza temin etme hakkına sahip olabilmelidir.

Bütçe planlaması bütçe denetimi ve kullanımı halk meclislerinin karar süreçlerinden geçilerek yapılmalıdır. Gelir gider bilgilenmesi açık ve bütün halka açık olmalıdır. Yaptırılacak işler kime ve nasıldır, bütün meseleler bu anlayışla ele alınmalıdır.

Örgütlenme yapısı bağlamında halk yönetim mekanizmaları geliştirilmelidir. Köy meclisleri,  mahalle, ilçe ve şehir meclisleri oluşturulmalıdır.  Yine kadın meclisleri, gençlik meclisleri, ezilen inançlar meclisleri ezilen ulus ve milliyetler meclisleri, LGBTT meclisi, yaşlılar meclisi,  işçi meclisleri, engeliler meclisleri kısacası her düzeydeki varlığın her düzeydeki temsiliyetinin, yönetmede söz sahibi olması gerekiyor.  Halkın her düzeyde örgütlenmesini sağlamalıdır. Bir bölgede yapılacak her şey meclislerin gündeminden geçerek somutlaşmalıdır. Her düzeyde halk, meclisler üzerinden sürece katılmalı, onu planlamalı ve yapma noktasında seferber olmalıdır. Kültürel olarak demokratik kültürü geliştiren projeler örgütlenmeli bu alanda çalışma örgütleri geliştirilmedir. Bütün demokratik kişi ve kurumları desteklemeli ve çalışmalarını sunmalarına yardımcı olmak durumundadır. Yine Dersim Dil Tarih ve Kültür Akademisi kurarak Dersim’de demokratik bütün yönelimlerin kitlelerce üretilmesi ve kitlelere götürülmesini sağlayacak adımlar atılmalıdır. Siyasal olarak Dersim gerçeğinde olguyu ele aldığımızda Dersim’de inançların konferansları veya kongrelerini örgütlemek durumundadır. Yine ulusal sorun ve ezilen milliyetler konferansını gerçekleştirmek durumundadır. Kadın kongreleri,  gençlik kongreleri ve ekoloji kongreleri düzenlenmelidir.

Alt yapı projeleri bağlamında hem halkın ihtiyacını karşılayan hem bölgenin ekolojik yönelimine uygun politikalar geliştirmelidir. Halk için ulaşım giderleri ve su giderlerini daha aşağı çeken ve parasızlaştıran politikalar geliştirmelidir. İmar ve iskan anlamında büyük tekellerle hiçbir anlaşmaya gitmemeli ve bölgede bu gibi çalışmalara imar izinleri vermemelidir. Doğayı korumayan ve doğal kaynakların üzerinde rant politikalarına karşı hem imkanlarını devreye koymalı hem de direnişler geliştirmelidir. Halkın algı, anlayış ve değer olarak gerileten bütün yoz mekanları ruhsatsızlaştırarak ortadan kaldırmalıdır, halkı bu anlamda seferber etmelidir. Bu anlamıyla Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)’nun Dersim’de yozlaşmaya karşı politikası oldukça önemli örnekler ortaya çıkarmıştı. Çok dilli belediyeciliği uygulamalıdır. Dersim’de yapılan baraj, HES ve maden aramalarına, karakollara karşı etkin mücadeleler örgütlemeli ve örgütler oluşturarak fiili direnişler geliştirmelidir. Doğaya uyumlu kent mimarisi, enerji projeleri ve politikalarını geliştirmelidir.  Sözün özü Dersim’de tüm bu çalışmalarla demokratik sosyalist yönelim ilerletilmelidir. Tüm demokratik kurum birey ve kişi ve halkın bütün uzmanlık alanlarından yararlanmalı ve birlikte çalışmalıdır. Sosyalist yönelimi bunu gerekli kılar. Tüm halk örgütlerinin birlikte düzenleyeceği ekonomik,  sosyal,  siyasal,  kültürel ihtiyaçlarının tartışılıp yeniden planlanacağı Dersim Bölgesel Halk Kongresi düzenleyerek çalışmalarını kurumsallaştırıp yeni yapılanmaları geliştirmelidir.

Önceki İçerikDDHD’den umuda köprü
Sonraki İçerikGüncel siyasal gelişmelerde öne çıkanlar ve perspektifimiz!