Yunanistan’da emperyalizme bağımlılık ilişkisi derinleşiyor!

Aslında yaşanan güncel gelişmeler karşısında daha başından itibaren Syriza’ya çok ileri bir misyon biçerek hak etmediği sıfatları yakıştıranların şaşırması gerekmekte ve yanlış metotlarını yeniden sorgulayarak sübjektivizme düşen yanlarına karşı özeleştirel yaklaşarak doğru değerlendirmelerde karar kılması gerekmektedir. Bu manada Syriza başından beri sözde sol ve emperyalist kapitalizme karşı dar ufuklara sahip ideolojik-politik çizgi ve yönelimiyle, tam bir reformist karakteristik özelliğiyle her geçen gün daha fazla öne çıktığını ve kendini tam da bu halkada ifşa ettiğini vurgulayalım. Demek ki Radikal Sol’un sözde solculuğu da buraya kadarmış.

HABER MERKEZİ(09.08.2015)- Gazetemizin 104.Sayısında yayınlanan ‘’Yunanistan’da emperyalizme bağımlılık ilişkisi derinleşiyor’’ adlı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

5 Temmuz referandumunun ardından Yunanistan sosyo-ekonomik yapısı; uluslararası emperyalist sermayeye bağımlılık ilişkisi bağlamında azalma değil derinleşerek artma halindedir. Referandumdan emperyalist sisteme tokat gibi “hayır” çıksa da, ne yazık ki çok bileşenli reformist Syriza hükümeti eliyle ekonomik-politik bağımlılık ilişkisi derinleştirilmektedir. İyi ama niye referanduma gidildi denilebilir elbet. Kendi başına önemli bir handikap teşkil etse de yaşanan gelişmeler; emperyalist kapitalizmin yörüngesinden kopamama temelli ideolojik-politik çizgi ve yönelimlerin galip gelmesi sonucudur. Evet, bir yandan Yunanistan halk kitleleri başını Almanya’nın çektiği AB emperyalist blok güçler ile özellikle ABD gibi diğer emperyalist güçlerin de içerisinde yer aldığı IMF ortaklığıyla kendisine uygulanmak üzere ortaya konan ekonomik politik konsepte “hayır” demişken, diğer yandan bizzat halk kitlelerin desteğini arkasına alan Syriza’nın ülkenin ekonomik ve diğer birçok değerlerini peşkeş çekme durumuyla karşı karşıyayız. İçerisinden geçtiğimiz süreçte emperyalist kapitalist sisteme karşı başka bir dünyanın mümkün olduğuna yönelik kitlelerin hayır oyuyla vuku bulan umutlar, ideolojik-politik ufukları sömürücü sistemi aşamayanlar ile karartılmaktadır.

Aslında yaşanan güncel gelişmeler karşısında daha başından itibaren Syriza’ya çok ileri bir misyon biçerek hak etmediği sıfatları yakıştıranların şaşırması gerekmekte ve yanlış metotlarını yeniden sorgulayarak sübjektivizme düşen yanlarına karşı özeleştirel yaklaşarak doğru değerlendirmelerde karar kılması gerekmektedir. Bu manada Syriza başından beri sözde sol ve emperyalist kapitalizme karşı dar ufuklara sahip ideolojik-politik çizgi ve yönelimiyle, tam bir reformist karakteristik özelliğiyle her geçen gün daha fazla öne çıktığını ve kendini tam da bu halkada ifşa ettiğini vurgulayalım. Demek ki Radikal Sol’un sözde solculuğu da buraya kadarmış.

Çipras’ın referandum sonrası Temmuz ortalarında Troyka ile anlaşmaya varması ve bunun deklare edilmesine değin sancılı bir sürecin geçtiği söylense de; var olan gerçekliğin ve gelişmelerin tamı tamına Yunanistan sosyo-ekonomik yapısının uluslararası emperyalist sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılmasından ibaret olduğunu net olarak belirtebiliriz. Ve bizzat Çipras’ın girişimiyle Yunanistan Meclisi de 64 oya karşı 229 oyla emperyalist tahakkümü kabul etmiştir. Düşünebiliyor musunuz? Yaşanan gelişmeler; temsili demokrasi sistemi üzerinden sözde halka onaylatılan ve hayır oyuna rağmen yumuşatılmış ve daha da gevşetilmiş bir konsepte bile gerek duyulmadan, daha ağırlaştırılmış haliyle kabul edilerek Yunanistan Meclisi’ne de onaylatılan emperyalist hegemonyanın tahakkümüdür. Üretimden tüketime, ekonomik alt yapıdan üst yapının hemen bütün kurumlarına, özelleştirmeden ticarete, iletişimden ulaşıma, vergi sisteminden bankacılığa, tarımdan sanayiye, emeklilikten toplumun bütün gözeneklerine yönelik hemen bütün ekonomik yaşam koşullarına kadar Troyka emperyalist hegemonyasına bağımlılık ilişkisinin derinleşmesi durumu söz konusudur. Dolayısıyla Syriza eliyle gerçekleştirilen tüm anlaşmaların “iyi” ve “doğru” olan hemen hiçbir yanının olmadığını ve bir satış anlaşmasının altına imzaların atıldığını ifade edelim. Nitekim referandumun hemen ardından istifa eden Varoufakis, Çipras’ın imzaladığı anlaşmaya “Tam bir Versay Anlaşması” diyerek bir gerçeği ifade ediyordu. Zira mevcut olumsuz durum çok geçmeden halk kitlelerinin de tepkisine yol açmış ve protestolar yayılmaya başlamıştır. Halk kitlelerinin ve radikal militan devrimci kesimin, Yunanistan hükümeti ve parlamentosunun emperyalizmle derinleştirilmiş bağımlılık temelli teslimiyet pratiklerine karşı eylemleri, Yunanistan devleti ve polisinin sert müdahalesiyle karşılaşmış ve onlarca protestocu gözaltına alınmıştır. Ardından daha yakın süreçte ikinci emperyalist patentli daha fazla kölelik paketi de Yunanistan Meclisi tarafından onaylanarak kabul edilmiştir. İlk oylamada hayır oyu kullanan Varoufakis’in istifası yetmemiş olacak ki ikinci oylamada daha fazla bağımlılık paketine evet oyu kullanarak eklektizmin ağına düşülmüştür. İkinci pakete karşı yine kitlesel tepkiler ve protestolar söz konusu olmuş ve Çipras hükümetinin başında olduğu Yunanistan polisinin sert müdahalesi de devam etmiştir.

AB emperyalist bloğa bağımlı Yunanistan’ın uslanmaz çocuğu Çipras’ın uslu ve itaatkâr hali devrimci kamuoyunu da iyi düşündürmeli ve uluslararası emperyalist kapitalizme meyletme eğilimlerinin de ötesinde, daha fazla teslimiyet pratiklerine karşı her zamankinden daha fazla uyanık ve hazırlıklı olmamız gerektiğini göstermektedir. Zira bu durum bizlere, uluslararası emperyalist sermayenin şimdiki süreçteki derinleşmesi ve merkezileşmesi karşısında düzen içi sistem sınırlarını aşamayan ve reformist kulvardan bir türlü kopamayarak toplumların içerisinde daha fazla etki yaratarak tasfiyeciliği geliştiren çizgi ve yönelimlere karşı mücadelenin de ertelenemez olduğu gerçekliğini bir kere daha göstermektedir. Her ne kadar Yunanistan halk kitlelerinin emperyalist tahakküme hayır demesi çok bileşenli bir parti olan Syriza üzerinden gerçekleşmesi, hiç kuşkusuz ki Avrupa ve dünya genelinde emperyalist-kapitalist sistem içi çizgi ve yönelimlerinin de kafalarını karıştırır bir yan taşımaktadır. Bir yanda Syriza eliyle Yunanistan halkının hayır oyu karşısında Syriza selamlanırken diğer yandan daha da ağırlaştırılmış emperyalist tahakküm ilişkisinin yine aynı şekilde Syriza eliyle gerçekleştirilmesi karşısında “bekle gör”, “kabul edilebilir hata ve zafiyet”, “olur öyle şeyler” tarzı yaklaşım ve değerlendirmelerin ciddiyetten uzak olduğunu belirtmeyi dahi gerekli görmüyoruz. Ve hatta daha da ileri gidilerek Syriza’ya övgüler üstüne övgüler dizen ve bizzat kendi ülkelerinde de aynı şekilde önemli ve olumlu bir örnek model olmasını salık verenlerin şaşkınlığına şaşırmıyoruz doğrusu. Çünkü başta kılavuzları öznelci, doğru ve bilimsel ideolojik-politik yaklaşımlardan oldukça uzak olup emperyalist-kapitalist sistemi aşamayan ufukları olunca nasıl da şaşkınlıklara kapıldıkları çok rahatlıkla görülerek anlaşılacaktır. HDP, Podemos başta olmak üzere Türkiye-Kuzey Kürdistan ve İspanya, Almanya, Fransa, Avusturya, İtalya, İsviçre vd. ülkelerdeki ilerici, devrimci, sosyalist ve komünist örgüt ve hareketlerce Syriza değil, Yunanistan halk kitlelerinin; emperyalist bağımlılık ilişkisine ve dayatılan tahakküme karşı özgür, bağımsız bir ülke ile dolu yürekleri, kahramanca direniş ve eylemleri referans alınmalıdır. Maoist Parti’nin 2000 yılından bu yana dikkat çektiği, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye-Kuzey Kürdistan’da da düzen içi uzlaşmacı tasfiyeci reformizme karşı mücadelede yoğunlaşalım. 

                    

Önceki İçerikOvacık’ta hasat çalışmaları sürüyor
Sonraki İçerikKültürel dönüşümde sanat ve edebiyatın rolü